AYNU'L HİLVE'DEKİ KARIŞIKLIĞIN ARKASINDA ABD VAR

İbrahim el-Emin tarafından al-akhbar.com adlı internet sitesinde kaleme alınan “El-AHBAR, BEYRUT’TAKİ BİR ARAP BÜYÜKELÇİLİĞİNDEN GELEN DİPLOMATİK BİR BELGENİN METNİNİ YAYINLIYOR” başlıklı yazıyı sız kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

Görüntülenme: 409 Tarih: 22 Eylul 2023 18:38
AYNU'L HİLVE'DEKİ KARIŞIKLIĞIN ARKASINDA ABD VAR

Arapların komplo fikriyle ilişkisi muğlaktır. Öyle bir muğlaklık ki, detayları bir süre sonra ortaya çıksa bile kimsenin ikna olmadığı büyük komploları geçiştirecek kadardır. Komplonun detaylarını bilenler ise çoğu zaman komployla başa çıkmakta yetersiz kalıyor, çünkü komplonun unsurları çoğu zaman gizli kalıyor ya da başka unsurlar tarafından örtbas ediliyor. Araplar ve Lübnanlılar arasında Filistin meselesine karşı süregelen komploya ikna olmayanlar varsa, bu büyük olasılıkla tedavisi olmayan bir sorundur. En az on yıl önce, Filistin mültecilerinin yardım ve istihdamından sorumlu olan UNRWA’ya yapılan finansmanın azalması başladı ve Batı tarafından finanse edilen ve yönetilen organizasyonlar aracılığıyla alternatifler dayatıldı. Dünya çapındaki ülkelere göç etmek isteyen veya arayanların oranı hızla arttı! O dönemde ABD öncülüğünde toplantılar düzenlendi. ABD’nin öncülüğünde düzenlenen toplantılara, en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke olması nedeniyle Lübnan, hükümeti yönetecek delegeler aracılığıyla söz konusu toplantılara katıldı. Yaklaşık dokuz yıl önce -ABD’nin şu anki Beyrut Büyükelçisi Dorothy Shea’nın da katıldığı- Amman’da yapılan meşhur bir toplantıda Amerikalı bir yetkili, Lübnanlılara gerçekçi düşünmeleri ve 194 sayılı kararın mantrasını tekrarlamayı bırakmaları gerektiğini söyledi. Amerikalı yetkili, çok fazla soru sorulmaması için bizzat inisiyatif alarak şunları söyledi: “Lübnan’da artık 200.000’den fazla Filistinli mülteci yok, bunların bir kısmı Batı’ya gitmek istiyor ve küçük bir kısmı da Gazze Şeridi’ne gitme imkanını araştırıyor. Lübnan bunlardan geriye kalanları kabul etmeli ve onları kamptan çıkararak yerleşik hayata entegre etmelidir. Lübnan, Filistinli mültecilere belirli meslekleri ve işleri icra etmelerine getirilen yasağı kaldırarak uygun bir zamanda onlara kalıcı ikamet izni vermelidir.” Bu dönemde birçok şey yaşandı, ancak bu hedef gerçekleştirilmedi. Suriye’deki savaşın sonuçları, Filistin mülteci sorununu çevre ülkelerde sona erdirmeyi amaçlayan projeyi etkiledi. Lübnan ve Filistin’deki direniş güçlerinin varlığı gelişti ve Filistinliler ülkelerine dönmelerine etkin bir şekilde izin veren kazanımlar elde etti. Ancak tüm bunlar Amerikalılar için asıl hedefi Lübnan’daki Filistin kamplarını ortadan kaldırmak olan adımları hızlandırmak için ek bir nedene dönüştü. Filistin Genel İstihbarat Şefi Macid Ferec, Temmuz ayının ikinci yarısında Lübnan’ı ziyaret ettiğinde, birçok kişi bu ziyaretin Lübnan’daki olumsuz gelişmelerle bir ilgisi olduğunu reddetti. Temmuz sonunda Aynu’l-Hilve’de bir suikast bahanesiyle çatışmalar patlak verdiğinde (ki bu tür operasyonlar genellikle faili meçhul olarak gerçekleşir ve açık çatışmalara neden olur), çok kişi bu çatışmaların arkasında ABD’nin Lübnan, Filistin ve bölgedeki müttefik güçlerinin koordinasyonu olduğunu anlamadı. Çok kişi bu olayların kampların ortadan kaldırılması için ABD’nin Lübnan ve Filistin’deki işbirlikçileri tarafından tasarlanan bir komplo olduğunu kabul etmedi. Lübnan’daki Filistin kamplarının ortadan kaldırılmasına hazırlık olarak kampları ateşlemek için herhangi bir koordinasyon olmadığını söyledi çoğu kişi. Dedik ya, Araplar genelde komployu çok çabuk fark etmeyen özelliklere sahipler! Amerikan projesi/komplosu hakkında konuşanlar ise, el-Fetih hareketinin şeytanlaştırılmasına ortak olmakla ve Ramallah yönetimine taşıyabileceğinden daha fazla yük yüklemekle suçlandı. Ancak, “el-Ahbar” ile hiçbir ilişkisi olmayan önde gelen bir Arap ülkesinin Beyrut’taki büyükelçiliği, son iki ayda yaşanan siyasi ve güvenlik gelişmelerini izleyip veri toplayarak hükümetine bir rapor sundu. Raporun vardığı sonuç, yaşananların bir Amerikan projesinin parçası ve çizginin bir noktası olduğuydu! İşte biz de el-Ahbar olarak söz konusu elçilik tarafından hazırlanan ve “çok gizli” olarak sınıflandırılan belgenin metnini (mesleki nedenlerle) eksik olarak aşağıda yayınlıyoruz: - Kısa bir süre önce, diasporadaki Filistinliler için önemli bir sığınma adresi olan Lübnan’ın güneyindeki Aynu’l-Hilve kampının tasfiyesine yönelik erken Amerikan hazırlıkları vardı. Bu hazırlık son yıllarda Washington tarafından gönderilen askeri yetkililer ve subaylar tarafından başlatılmıştır. - Ayn el-Hilve kampında el-Fetih hareketi ile aşırılık yanlısı ideolojik gruplar arasında tekrarlanan çatışmalar, Amerikan askeri heyetlerinin tam bir gizlilik içinde, kampa bakan bölgeye gerçekleştirdiği ve Merkezi Askeri Komutanlığa bağlı Amerikan heyetlerinin 2018 yılında en az üç kez, özellikle de dönemin Merkez Komutanı General Joseph Votel’e olmak üzere, tekrarlanan saha ziyaretlerinin kaydedildiği hareketlerden uzak değildir. - Belgede, “Lübnanlı güvenlik kaynaklarına atfen, General Votel’in Lübnan Ordu Komutanlığı’na yaptığı periyodik bir ziyaret sırasında, kendisine Aynu’l-Hilve kampı civarında bir keşif turu düzenlenmesi ve bu dosyayı bilen Lübnanlı subayların da kendisine eşlik etmesi talebinde bulunduğu” belirtiliyor. Lübnan Ordu Komutanı General Joseph Avn ise General Votel’in bu talebini garipsedi. Bu talep karşısında şaşkına döndü; çünkü askeri yetkisi Afganistan ile Lübnan arasına kadar uzanan merkezi bölgenin komutanı, bu amaçla kendi subaylarından oluşan bir ekip gönderebilirdi. Ayrıca, kamptaki nüfusun stratejik askeri hesaplamalarda zor bir sayı temsil etmiyordu. Gerçekten de Amerikalı general, kampa hakim Sirop Tepesi’nden kampı teftiş ederken istediğini elde etmişti. Votel’ın, yanında kampın ve çevresinin ayrıntılı haritalarını taşıdığı ve kendisine eşlik eden ordu istihbarat ekibine aşağıdaki noktalara değinen özel sorular sorduğu ortaya çıktı: Birincisi: kampın hem coğrafi hem de beşeri konumu.  İkincisi: Kamp içinde yayılan silahlı grupların kimliği, sayıları ve konumları. (Özellikle başta Cemal Süleyman liderliğindeki Ensarullah ve diğer İslami gruplar hakkında sorularını yoğunlaştırdığı bildirildi.) Üçüncüsü: Suriye’den Aynu’l-Hilve kampına gelen yerinden edilmiş Filistinlilerin sayısı. Dördüncüsü: Lübnan ordusu tarafından kamp çevresinde alınan önlemlerin niteliği. Beşincisi: Kampın etrafına beton duvar örme planındaki gelişmeler. Belgede ayrıca şu ifadelere yer verilmiş: “Bu ziyaretin devamı olarak Amerikan ve Lübnan tarafları arasında görüşmeler devam etmiş ve ABD Merkez Komutanlığı’ndan bir teknik ekip Eylül 2018’de Lübnan Ordu Komutanlığı’nı ziyaret ederek Ordu Komutanı, İstihbarat Müdürü ve Ordu’daki Filistin dosyasından sorumlu yetkili ile görüşmüştür. Ekibin misyonu, belki de en önemlisi kampı çevresinden ayıran duvarın inşasını tamamlamak olan operasyonel yönlerle ilgiliydi. Kampın içinde yer alan Besatin et-Tayyar’ın duvara dahil edilmesi görüşüldü. Burası kamptaki İslami gruplar arasında önde gelen bir grup olarak kabul edilen Ensar Birliği için bir eğitim kampı olarak hizmet veriyordu. Birlik daha önce de suikastların arkasında olmakla suçlanmıştı, özellikle de Sayda’daki adliye binasında dört yargıcın öldürülmesi olayında parmaklar ona yöneltilmişti. Ancak Birlik’in orduyla ilişkisi sonraki yıllarda, özellikle de küçük grupların davranışlarını kontrol etmeye yardımcı olmak açısından olumlu bir hal aldı. Belgedeki ifadeler şöyle devam ediyor: “Aynu’l-Hilve kampının etrafına bir duvar inşa edilmesi aslında bir Amerikan önerisine dayanıyordu; ancak o dönemde ordu, kampın içinden çevreye doğru silahlı unsurlar tarafından gerçekleştirilen ihlaller gölgesinde güvenlik önlemleri alma ihtiyacını gerekçelendiriyordu. Bu adıma yönelik itirazlar inşaatın tamamlanmasını engellememiştir.  Daha önce Suriye’deki çatışmalara katılmak üzere kampı terk eden bazı teröristlerin dikkat çekici bir zamanda tekrar Aynu’l-Hilve’ye döndüklerini, bunun da kamp içindeki gerginliği arttırdığını ve kampın dağıtılması ve geri dönüş haklarının sona erdirilmesi yolunda kampın içeriden havaya uçurulmasının bir başlangıcı olacağına dair korkuları arttırdığını kaydetti. Bu da Lübnanlı güvenlik kaynaklarının “İslami” gruplarla bağları olan belirli bir Körfez ülkesinin ve aynı zamanda ABD’nin bu militanların geri dönmesi için baskı yapıp yapmadığını sormasına ve kampın terörizmin kalesi olarak damgalanmasına neden oldu. Belgeye göre, “Bu plana, Aynu’l-Hilve’deki bazı Filistinli gençlerin Avrupa ülkelerine, özellikle de İskandinav ülkelerine gitmeleri için kolaylıklar sağlanması eşlik etti. Bu süreç Lübnanlı seyahat şirketleri tarafından üstlenilmiştir.” Raporun özetinde, “diplomatik kaynaklar Amerikalı subayların turları ve ziyaretleri için aşağıdakiler de dahil olmak üzere çeşitli hedefler belirlemiştir: 1 – Kampın, içinde gerçekleşen veya gerçekleşecek olan olayların çevreden izole edilmesini sağlayacak bir duvarla çevresinden ayrılması. 2- “Terörist grupların” giriş ve çıkışlarını zorlaştırmak. Amerikalılar Lübnan tarafıyla art arda yaptıkları görüşmelerde kampta aralarında Suudiler, Filistinliler, Suriyeliler ve Lübnanlıların da bulunduğu yaklaşık 500 silahlı teröristin bulunduğuna dair ellerinde bilgi olduğunu iddia etmişlerdi. 3 – Amerikalıların Lübnan tarafına açıklamadığı temel hedef, Lübnan’ı Yüzyıl Anlaşması’na ayak uydurma ve Filistinlilerin tükenmesine yol açacak bir gerçekliği dayatma ve Lübnan’daki mülteci Filistinlilerin bir kısmının Lübnan’a yerleştirilmesini ve diğer bir kısmının da onları kabul edebilecek ülkelere göç ettirilmesini dayatma süreciyle ilgilidir. Belgenin en önemli sonucu, “güvenlik kaynaklarının, Arap ve Amerikan güvenlik servislerinin rehberliğinde Aynu’l-Hilve kampında zaman zaman gerginlik ve çatışmalar yaşanacağını öngördüğü, bu durumun mümkün olan en üst düzeyde şiddetlendirilmesi ve kamp sakinlerinin bir kısmının Lübnan toplumuna yerleştirilmesine hazırlık amacıyla yerlerinden edilmesi” ifadelerine yer verilmesidir. Filistinlilerin bir kısmını Lübnan toplumuna yerleştirmek için hazırlık yapılırken, diğer kısmının da İsrail ile koordineli olarak özel imkanlar sağlayan yabancı ülkelere gitmeye zorlanması da şerh düşülmüş. ABD Merkez Askeri Bölge Komutanı General Joseph Votel, Lübnan ve bölge ülkelerine gerçekleştirdiği bir dizi ziyaretin ardından, Ocak 2018 sonunda Dışişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen basın toplantısında Arap gazetelerinin muhabirleriyle bir araya gelmişti. Daily Star muhabiri Victoria Yan’ın ABD Özel Kuvvetleri’nin Lübnan’daki rolüne ilişkin sorusuna cevaben, “Lübnan’a sık sık ziyaretler gerçekleştiriyorum. Desteklediğimiz spesifik operasyonlar hakkında çok fazla detaya girmeyeceğim; ancak bizim rolümüz Lübnan Silahlı Kuvvetlerinin kabiliyetlerini arttırmak ve Lübnan’da terörle mücadelelerinde onlara yardımcı olmak ve terörün bölge üzerindeki etkisini önlemektir” demişti. Aynı yılın Nisan ayında Sayda kenti halkı Lübnan ordusunun aldığı olağanüstü önlemlerle uyandı; Beyrut’taki Amerikan elçiliğinde görevli bir yetkiliyle birlikte bir Amerikan askeri heyetini taşıyan bir askeri helikopter kentin spor stadyumunun zeminine indi ve bir başka askeri helikopter de onu destekledi. Heyet yoğun güvenlik önlemleri altında Sayda mahallesindeki Muhammed Zuğayb kışlasına hareket etti ve ordu istihbaratından subaylarla yapılan görüşmenin ardından, bölgeye giden yol boyunca güvenlik önlemleri eşliğinde Aynu’l-Hilve kampına bakan Sirop bölgesine geçildi. Daha sonra Votel’in de söz konusu Amerikan heyetinin arasında bulunduğu öğrenildi ve yardımcısı General Charles Brown’ın, Eylül 2017’de Beyrut’taki Amerikan Büyükelçiliği yetkilileri eşliğinde aynı turu gerçekleştirdiği kaydedildi. Heyete, kampın batı ve güneyinden doğuya doğru Darb es-Sim’e ve Eytam bölgesine kadar uzanan, 6 metreden fazla yükselmesi ve 9 metre yüksekliğe ulaşan kulelerle donatılması planlanan güvenlik duvarının inşasında gelinen aşamalar hakkında bilgi verildi. Amerikalı heyet Lübnan ordusundan Filistin Kurtuluş Örgütü’ne bağlı gruplarla görüşmesini ve onlara duvarın amacının kampı korumak olduğunu ve bunun bir duvar olarak değil, “kampın güvenliğini korumak” amacıyla bir “koruma duvarı” olarak adlandırılması gerektiğini bildirmesini istedi.

Kudüs Haber Ajansı - KHA | kudushaber.com.tr

Yorumlar