Rayu-l Yowm gazetesi editörü Abdülbari Atvan, Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığından İsrail’in duyduğu endişeyle ilgili olarak yazdığı makalesinde şöyle yazdı:

Binyamin Netanyahu, kaygısını Vladimir Putin’e iletip duyduğu endişeler konusunda kendisinden güvence almak için yaka paça Rusya’ya gitti.

Rusya’nın Suriye’ye askerlerini, uzmanlarını ve askeri teçhizatlarını göndererek bu ülke topraklarına askeri müdahalede bulunduğu bu günlerde, üstelik maddi ve insani maliyetlerin dayatılmasına engel olacak başka alternatiflerin olmayışı yüzünden Washington’unda Rusların bu girişimine karşı teslim olduğu şartlarda, kaygılar en başta İsrail kulislerinde ve ondan sonrada Suriyeli muhaliflerin ve onların Batılı hamileri arasında doruğuna ulaşmış durumda.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Rusya’nın Suriye topraklarındaki askeri varlığı İsrail uçaklarının işgal altındaki Filistin topraklarının kuzey sınırlarında uçuşunu kısıtlamayacağı konusunda emin olmak için ve süreci yakından takip edebilsin diye birkaç gün önce Moskova’ya gitti.

Bu arada Suriyeli muhalifler de Rusya’nın Şam büyükelçiliğini bombalayarak Rusların askeri müdahalesinden rahatsız olduklarını ibraz ettiler. Bu saldırı her ne kadar bir hasara yol açmadıysa da fakat Suriyeli muhaliflerin duydukları kaygıyı ve rahatsızlığı gösteren açık bir mesajdır.

Rusya İsrail’in yeni Suriye saldırıları önünde engel

Suriye’de askeri varlığı artığına göre Rusya’nın İsrail’e Suriye topraklarında hava saldırılarını tekrarlamasına izin vereceği pek mümkün görünmüyor. Zira, söz konusu saldırıların tekrarlanması Rusya’yı doğrudan zor durumda bırakmak ve bütün kırmızı çizgilerini ihlal etmek anlamına gelecektir.

Bu şartlar altında Netanyahu’nun bu gerçekliği kabul etmesinden başka bir çaresi yoktur. Eğer görmemezlikten gelirse bu gerçekliği ona hatırlatacak kimseler Moskova’dır, çünkü Moskova 2500’den fazla askeri uzmanı, özel birimlerini ve de cephanesinde bulundurduğu en modern su-27 ve su-30 savaş uçaklarını Suriye’ye gönderdikten sonra artık oyunun kuralları değişmiştir.

Tabi ki bu arada Suriye’den Hizbullah’a yeni askeri teçhizatların ve füzelerin gitme sürecinin gelecek aylarda hızla devam edeceği uzak bir ihtimal değildir.

Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığının hedefleri

Rusya’nın Suriye’ye askeri müdahalesinin hedefleri şu şekilde özetlenebilir:

1- Ne pahasına olursa olsun Beşşar Esad’ın ve rejiminin düşmesine engel olmak

Rusya’nın Suriye’ye meydan okurcasına müdahalesi, 1967 yenilgisinin ardından Cemal Abdunnasır’ı destekleme doğrultusunda Moskova’nın aldığı pozisyonu hatırlatmaktadır; ki o dönemde, Mısır’ın askeri kabiliyetinin güçlenmesi ve Mısır ordusunun teçhizatlarının modernizasyonuyla sonuçlanarak Abdunnasır’ın düşmesine engel olmuş ve beraberinde İsrail’e karşı yıpratma savaşını getirerek bir kez daha Mısır ordusunun kendi itibarını kazanmasına ve birkaç gün sonra yıl dönümüne gireceğimiz Ekim 1973 savaşında şanlı zaferin zemininin oluşmasına neden olmuştur.

2- Rus uzmanlarının desteğiyle ve silahlı muhaliflerle kesişen noktalarda Suriye ordusunun askeri kabiliyetlerinin takviye edilmesi.

Bu girişim, Suriye’nin kuzey, güney ve doğu bölgelerinde muhaliflerin işgalindeki şehirlerin geri alınması doğrultusunda atılan ilk adım olarak görülmelidir. Bazı Rus keskin nişancıların Zabadani’ye gelerek buradaki çatışmalara iştirak ettiklerinin haberlere yansıması, bu bağlamda ele alınmalıdır.

3- Başta İŞİD olmak üzere Nusra cephesi ve Arar’uş-Şam gibi bütün radikal guruplarla mücadeleye yönelmek.    

Radikal guruplar Rusya için doğrudan tehdit sayıldıklarından dolayı kontrol edilmeleri değil, yok edilmeleri hedeflenmektedir.

Açıktır ki Netanyahu, “İsrail’in bölgede, konumunu, siyasi ve askeri önemini yetirmesi” ana başlığını taşıyan zor bir krizle boğuşmaktadır. Bu nedenle, İsrail askeri istihbarat başkanı General Herzl Halevy ve Genelkurmay Başkanı Gadi İzntokot’un eşliğinde üst düzey bir askeri heyetle Rusya seyahatine çıktı.

Netanyahu’nun, kırmızı çizgileri değiştirme ve Hizbullah’a silah sevkiyatını durdurma çabası

 Rusya’nın askeri olarak aldığı tutum ve Vladimir Putin’in bölgenin geleceğine dair planı hakkında haberdar olup yeni kırmızı çizgilerin belirlenmesi hususunda söz konusu planla koordinasyon içinde hareket ederek iki tarafın Lübnan ve Suriye sınırlarında karşı karşıya gelmesi ve yeni silahların Suriye’den Hizbullah’a gitmesini engellemek, Netanyahu’nun bu ziyaretteki hedefiydi.

Dikkat çekici olan nokta, Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar gibi Suriye’nin silahlı muhaliflerine destek veren güçlerin Rusya’nın Şam rejimini sağlamlaştırma yönünde hızla attığı askeri adımlara karşı sessizliğe bürünmeleridir.

Oysa bu ülkeler, özellikle Suudi Arabistan silah alma, mali yatırımlar ve petrol konusunda tavizler verme suretiyle Şam’a verdiği desteği kesmesi için Moskova’yı teşvik edip vesveselendirmeye çalışıyordu.

Diğer bir konu, ABD ve Batılı müttefiklerinin tutumlarını değiştirip Beşşar Esad’la görüşmeyi önermeleri ve Suriye sahasını Moskova’ya açmalarından sonra bu ülkeler ne yapabilirler?

Suriye dosyası, Arabistan ve Türkiye’nin önceliğinden düşmüştür.

Ayrıca, söz konusu koalisyonun iki tarafı yani Suudi Arabistan ile Türkiye, içerde ve dışarıda giderek kötüleşen kanlı savaşlarla boğuşmaktalar ve Suriye dosyası onlar için artık öncelik değildir.

Nasıl ki Amerika İŞİD tehdidini suistimal ederek savaş uçaklarını bu gurupla mücadele adına Arap bölgesine gönderip Irak’ta askeri varlığını takviye etme girişiminde bulunduysa, şimdide Moskova aynı şeyi bu bahaneyle yapmaktadır; şu temel farkla ki Rusya’nın havadan, karadan ve denizden Suriye’ye askeri müdahalesi ve Irak’a geçmenin ön hazırlığını yapması, Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra bölgede yetirdiği nüfuzunu yeninden elde etmek içindir.

Bölgenin stratejik koşullarının değişiminin asıl kaybeden tarafı, Arap-İsrail ittifakıdır

Şu anda, Amerika’nın beş yıllık mutlak sulta kurma isteminin ardından bölgede gücün kriterleri değişime uğramış durumda ve şüphe götürmez olan konu şu ki halihazırda giderek belirginleşen ve açıkça İran’la mücadeleye girmek için güçlenen Arap-İsrail ittifakı, bu stratejik devrimin asıl kaybeden tarafıdır.

İlginç olan şu ki daha düne kadar İran’ı bombalamakla, nükleer tesisleri yok etmekle tehdit eden Netanyahu bu gün başı koparılmış tavuk gibi çırpınmaktadır, zira İsrail dünyanın iki süper gücünün kendisinden kurtulmak istedikleri yedek bir aktör ve ağır bir yük haline gelmiştir. Üstelik İsrail şu an küresel izolasyonla karşıkarşıyadır ve Mescidu’l-Aksaya saldırması nedeniyle Filistinlilerin intifadası eşiğinde bulunuyor. Bu şartlarda her şeyi netleştirecek olan, zamandır.

Çev: Mehmet Gönül/welayet

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.