YOAV LİMOR 'SURLARIN MUHAFIZI' SAVAŞININ SONUÇLARINI DEĞERLENDİRDİ (ANALİZ)

Yoav Limor’un, israelhayom.com adlı internet sitesinde kaleme aldığı “SURLARIN MUHAFIZI’ BİR UYANDIRMA ÇAĞRISIYDI AMA İSRAİL DİNLEYECEK Mİ?” başlıklı yazıyı kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

Görüntülenme: 733 Tarih: 07 Mayıs 2022 23:56
YOAV LİMOR 'SURLARIN MUHAFIZI' SAVAŞININ SONUÇLARINI DEĞERLENDİRDİ (ANALİZ)

Gazze Şeridi’de kendinden önceki üç askeri operasyon gibi Surların Muhafızı da bir hayal kırıklığıyla sona erdi. İsrail Ordusu bir yıl boyunca 2021’deki operasyonu büyük bir başarı olarak pazarlamaya çalıştı, ancak operasyon gazetelerin spor sayfalarına “hayal kırıklığı yaratan bir beraberlik” olarak geçebilecek bir sonuca sürüklendi.

Tabii ki en göze çarpanı Gazze Bölüğünün neredeyse aşılmaz bir savunma hattını koruması ve sınır ihlallerini, İsrailli topluluklara saldırıları ve adam kaçırmanın ya da ağır zaiyatın önlenmesi gibi İsrail için bazı başarılar da vardı. Saldırılarda da pek çok başarı elde edildi, ancak yine de beklentinin çok altındaydı.

Gazze’nin füze fırlatma yeteneği kısmen zarar gördü, Hamas’ın üst düzey liderlerine hiç dokunulmadı ve onun askeri saha birimleri güçlerini muhafaza etti. Yıldırım Çarpması Operasyonu sırasında örgütün tünel ağına yönelik çarpıcı saldırılar İsrail Hava Kuvvetleri’nin etkileyici gücünün kanıtı olsa da planlandığı gibi Hamas’ın yüzlerce militanını etkisiz hale getirmedi.

Yani eşsiz bir stratejik kaynak, taktik bir hedef olarak israf edildi. Fakat tüm bu başarılar hiç kimsenin mutlak zaferi garantileyemediği savaş sahasıyla ilgiliydi. Esas başarısızlık, İsrail’in geleneksel olarak uzun dönemli planlama ve stratejiden yoksun olduğu stratejik seviyedeydi. Gazze sorununa bavullar dolusu para harcamak yerine daha kapsamlı çözümler ararken ve geçen yıl hepimizi bir anda güneyde bir savaşa sürükleyen şiddet olayları Mescid-i Aksa’da başladığında yüzümüze çarpan İsrailli Araplar sorununu kökten ele alırken yaşanan başarısızlıklar için bu geçerlidir.

Surların Muhafızı’ndan çıkarılacak esas ders, bu iki sorun ayrıymış gibi muamele edemeyeceğimizdir. Gazze, Batı Şeria’ya bağlıdır, o Kudüs’e ve o da kuzeyde yaşananlarla ilişkili olan İsrailli Araplara bağlıdır. Özellikle bir sosyal medya ve yalan haber endüstrisi çağında her şey başka her şeyi etkilemektedir. Bu, sadece daha kötüleşeceği tahmin edilen bir şeydir. Bu bakış açısına göre ‘Surların Muhafızı’ İsrail için, gelecek savaşta karşılaşabileceğimiz gerçek meydan okumaya daha iyi hazırlanmamıza imkân sağlayacak bir uyandırma çağrısı, nispeten düşük maliyetli bir hediyedir.

Bazıları kibrit çakmak için bekliyor İsrail Ordusu ‘Surların Muhafızı’nın bir sonucu olarak bir dizi çıkarım yaptı. Bazıları hâlihazırda uygulanırken bazıları için de süreç devam ediyor. Örneğin bir kara harekâtı düşüncesinden geri durmak karşı tarafa zayıflık mesajları gönderiyor. Gazze Bölüğü eski komutanı emekli Tuğgeneral Chico Tamir başkanlığındaki bir takım, bu sorunu incelemek için birkaç ay harcadı. Bu bir sonraki savaşın otomatik olarak bir kara harekâtı içereceği anlamına gelmiyor, ancak İsrail Ordusu’nun daha iyi, daha etkili ve daha şaşırtıcı olacağı anlamı taşıyor.

Öte yandan bir sonraki savaşın burada gerçekleşeceği varsayılsa bile Gazze’nin İsrail’in en küçük problemi olduğu ortaya çıkabilir. İsrail Ordusu’nun saldırı için başlıca hava ve sonrasında kara olmak üzere iyi ve savunma için mükemmel seçenekleri var. Yeni lazer savunma sisteminin devreye gireceği gelecek yıl bu durum önemli ölçüde iyileşecek. Bu sistem sadece savunma için İsrail’e daha fazla soluklanma imkânı sağlamakla kalmayıp daha fazla saldırı özgürlüğü de verecek.

Bunun kısmen sebebi iç cephe çok daha iyi savunulacağından, burayı korumak için geniş çaplı bir mücadelenin getirdiği yükün biraz hafifletilmiş olması olacak. Esas endişe, geçen yıl yolun yarısını kat eden ‘farklı cephelerin yakınsaması’ olacak. Batı Şeria sessiz olabilir. Bunun sebebi büyük oranda halkın ilgisizliği ve makul ekonomik şartlar olsa da, Filistin Yönetiminin burayı yönetememesi sebebiyle durum kolayca alt üst olabilir.

Bu, kısa bir süre önce Batı Şeria’nın kuzeyinde görülmüştü ve başka bölgelere yayılarak önceki operasyonlara kıyasla ‘Surların Muhafızı’ sırasında daha sakin kalan Doğu Kudüs, Lübnan ve Suriye üzerinde ani bir etki yaratabilirdi. Bütün bunlar İsrail Ordusu için baş ağrısı olsa da başa çıkamayacağı türden değildir. İsrail bölgesel bir güçtür ve her bir düşmanını tek tek ya da topluca yenebilir. Surların Muhafızı’nın bize gösterdiği esas problem içeriden, İsrailli Araplardan gelen tehdittir. Yabancı bir düşmandan farklı olarak bu kesim – söz konusu insanların daima kendilerine karşı askeri güç kullanılamayacak vatandaşlar olduğu varsayılırsa – İsrail’in kendisine karşı çok daha kısıtlı askeri politik, yasal ya da psikolojik aygıtlara sahip olduğu bir meydan okumadır.

Sonraki raund için mevcut varsayım 2021’de yaşananların tekrarlanacağı yönünde olmalı. Diğer bir ifadeyle, İsrailli Arap unsurları savaşa katılacağı hesaba katılmalı. Bu katılımın hangi yoğunlukta olacağını belirleyen bir dizi faktör var: İsrail’in göstereceği caydıcılık ve yönetme yeteneği, İsrailli Arap liderler ile Arap kesimindeki ılımlı yetkililerin ne kadar ısrarlı olacağı ve herşeyden öte bizzat savaşın karakteri ve savaş sırasında yaşanacaklar.

Gazze’de İsrail’in tam denetime sahip olduğu savaşın kaderi Hizbullah’ın bir günde İsrail içlerine binlerce füze fırlatıp zayiat ve ağır hasara yol açacağı Lübnan’daki bir savaşın kaderiyle aynı değildir. Bir sonraki Lübnan savaşında İsrail Ordusu’nun gerçekleşmesini tahmin ettiği böyle bir senaryoda, sistemi daha da fazla tehdit etmek için bazı yerlerde yaratılması kesin kaosu kullanmaya çalışacak bazı aktörler olabilir. Bu, kendini birkaç yolla ifade edebilir: birliklerin yollardaki hareketlerine müdahaleden insanların karışık yaşadığı şehirlerin içinde ve dışında geniş çaplı şiddete ve hatta (dükkânların yağmalanıp kamu mallarının sebepsiz yere saldırıya uğradığı Şfaram’da Surların Muhafızı’nın yan operasyonlarında olduğu gibi) Arap kasaba ve köylerine kadar yayılabilecek anarşiye kadar.

Hizbulllah, emir verilecek gün geldiğinde faaliyete geçirebileceği bir altyapı kurmak için çok çaba harcıyor. Ne kadar başarılı olacağı İsrail’in süren hazırlık durumu ile acil bir durumda nasıl cevap vereceği ile doğrudan ilişkili. Surların Muhafızı bu bağlamda İsrail’e pek çok ders öğretmiştir. Savunma Bakanlığı ile Kamu Güvenliği Bakanlığı personelleri ve İsrail Ordusu ile polisinden kişiler en kötüsüne hazır olmak için zamanın önünde olmaları gerektiğini fark etmişlerdir.

Sonraki çatışmalar patlak verir vermez atılacak bir dizi adımla ilgili bir karar alınmıştır: Sınır Polisi yedek mensupları göreve çağrılıp şehirlere konuşlandırılacak; İsrail Ordusu, farklı bölgelerdeki çatışma koşullarına bağlı olarak, çoğunlukla Batı Şeria’da bulunan Sınır Polisi personelini zorunlu hizmete çağırarak onları İsrail polisinin hizmetine verip İsrail Ordusu’nun askerleri ya da yedeklerle değiştirecek; İsrail Ordusu ayrıca yedekleri yolların, özellikle birliklerin toparlanması ve hareketi için hayati olanlar ile başta hava üsleri olmak üzere üs ve tesislere giden yolların korunmasına yardım için çağıracak.

Israel Hayom’un bu yılın başlarında haberini yaptığı başka bir karar da Sınır Polis yedeklerinden bir tugay kurmaktı. Tugay zorunlu hizmetlerini tamamlamış Sınır Polisi temelinde kurulacak ve ilk aşamalarında İsrail Ordusu’nun piyade ve zırhlı kuvvetlerinden subaylarla desteklenecek. Zorunlu hizmetlerini tamamladıktan sonra görevi biten Sınır Polislerinin çoğu şu ana kadar İsrail Ordusu içinde ihtiyat hizmetine atanmıştır ve şimdiki amaç onların görev sırasında kazandıkları tecrübeden ihtiyat hizmeti sırasında faydalanmaktır. Askerlerin yedeklik zamanlarının büyük bölümü eğitim ile Kudüs ve Batı Şeria’daki operasyonlara adanmıştır.

Gerilimin tırmanması durumunda insanların karışık yaşadığı şehirler başta olmak üzere güvenlik görevlerine atanacaklardır. İlk tugayın bu yıl ve ikincisinin de 2023’te kurulması tahmin edilirken sonrasında muhtemelen üçüncü bir tane daha kurulacaktır. Bunlar polise güçlü, hünerli ve erişilebilir kuvvetler sağlamakla kalmayıp İsrail Ordusu’nu da eğitimsiz askerleri polise destek amaçlı kamu güvenliği operasyonlarına gönderme zorunluluğundan da kurtaracaklardır. Mini ‘iç savaş’ Bu adımlar önemli olsa da sorunu çözmekten uzaktır. Daha da kötüsü onu neredeyse yok saymaları.

Arap toplumundaki şiddet sadece acil durumlar döneminde değil, sürekli çaba göstererek çözülmesi gereken kökleri derin problemlerden kaynaklanmaktadır. Buna büyük yatırım yapılmalı ve yıllardır mevcut olan sorunları çözmelidir. Yoksa durum kötüleşmeye devam edecek ve sonraki savaşta bumerang bize yönelecektir. Eski İsrail Polis komiser yardımcısı ve Kuzey Bölgesi polis şefi emekli Tümgeneral Zohar Dvir, “İsrail’in nüfusu son 30 yılda ikiye katlandı, ancak polis kuvvetlerinin sayısı sadece yüzde 20 arttı. Polis ulusal direnç anlamına geliyor, ancak ulusal öncelik listesindeki yerleri çok aşağıda. Yıllar boyunca göz ardı edildi ve şimdi sonuçlarını görüyoruz” şeklinde konuştu.

Dvir’e göre İsrail Sınır Polisi ile polis özel kuvvetlerinin sayısının üçe katlanması gerekiyor ve “düzenli” polis kuvvetlerinin sayısı da önemli derecede artmalı. Büyük oranda genç Arap jenerasyonunun umutsuzluğu sebebiyle suç ve etnik milliyetçiliğin birleşebileceği uyarısında bulundu. “Bugün gençler arasında işsizlik oranı yüzde 40. Onlar silah satıcıları ile suçluların BMW’lerini ve paralarını görüp aynısını istiyorlar. Bunu istihdam, eğitim, dinlenme mekânları ve yatırımla çözmeliyiz yoksa yüzümüze çarpacak” dedi. Kamu Güvenliği Bakan Yardımcısı Yoav Segalovitz başkanlığındaki bir ekip de aynı sonuca vardı. Ekibin topladığı veriler Arap gençliğinin ülkeye bağlılık hissini kaybedip aşırılık yanlılarından etkilendiğini gösteriyor. Bu, İsrail’in güneyindeki Bedeviler arasında oldukça açık ancak kuzeyde de geçerli.

Üst düzey bir yetkili, “Sorunun kökenine inmeliyiz. Bunu düzgünce ele almazsak – ve onlar bunun olduğunu ve burada bir gelecekleri olmadığını hissederlerse – çok daha zor şartlar altında ele almak zorunda kalacağız” ifadelerini kullandı. Segalovitz’in ekibi Arap kesimindeki suçları tüm yönleriyle ele alıyor. İsrailli Araplar arasında artan suç dalgası ve cinayetlerdeki göze çarpan artışa cevaben ekibin başına atanmasından itibaren altı ayda bir dizi başarı görüldü. Hamursuz Bayramı’ndan hemen önce Facebook’ta yayınladığı bir mesajda Segalovitz, İsrail Polisi’nin suça yönelik operasyonlarını tanımlanan 745 hedef, bunlara yönelik 228 suçlama dosyası ve 196 tutuklama olarak ifade etti.

Polis buna ek olarak 210 milyon şekel yani 65 milyon dolar değerinde varlığa el koydu. İsrail Vergi İdaresi 189 milyon şekel yani 58,7 milyon dolar değerinde ödenmemiş vergiyi topladı ve döviz işiyle uğraşanlara da para aklamaya yardımcı olmamaları konusunda baskı yapılmakta. Ekibin işinin bir parçası olarak polis, Şin Bet güvenlik ajansı, Adalet Bakanlığı, Hazine ve İsrail Vergi İdaresi arasındaki işbirliği sıkılaştırılarak suçlulara ve para kaynaklarına karşı koordinasyon sağlandı. Yerel otoritelerin fiyat teklifi yakından gözleniyor ve otoriteler nakit kullanımı ve sahte banka hesapları konusunda tetikte. Bu baskılar birkaç suç örgütü liderinin ülkeyi terk ederek başta Türkiye gibi yerlere gitmesine yol açtı. Ekibin işinde esas ağırlık Arap kesimindeki yasadışı silahların toplanmasına veriliyor.

Dvir “toplama” ifadesini beğenmiyor. “Silahlar yanından geçenler tarafından toplanmak üzere sokaklarda yatmıyor. Ele geçirmek için istihbarata ve silah zulalarına baskın sırasında birlikte çalışacağınız muharebe birliklerine ihtiyacınız var. Polis bunun için yeterince güçlü değil. Şüphelileri yakalasalar bile mahkemeler hemen serbest bırakıyor” ifadelerini kullanıyor. Dvir, Arap kesiminde yaşanacak bir sonraki gerilim tırmanışının Surların Muhafızı sırasındaki olaylardan çok daha kötü olacağından emin. “Bu ‘olur mu’ değil ‘ne zaman olur’ sorunu. Olacağına şüphe yok ve bence hazır olmadığımız açık. Yarın sabah karar verilse bile personel istihdam edip eğitmek bir yılı alır.

Şimdi nazik bir dönemdeyiz ve bugün harekete geçmezsek yarın gerçekten üzüleceğiz” diyor. En rahatsız edici senaryolardan birisi Arap ve Yahudi silahlı milislerin birbirine karşı savaşması. Dvir, “İki tarafın da sayısız silahı var. Arap sokaklarının suçluluktan etnik-dini suça yönelmesinin zor olmadığını zaten görmekteyiz. Ancak Yahudi aşırıların polisin sivilleri savunmadığını düşündükleri bölgelerde silahlarını alıp çatışmaya gittiklerini de kesinlikle görebiliyorum. Bu bizi mini bir iç savaşa götürebilir” şeklinde konuştu. Bir strateji zamanının geldiği açık İç savaş senaryosunu engellemek iki şeye bağlı: erken istihbarat ve caydırıcılık. Arapların kendilerini ülkeye ait hissedip öyle tanımlamaları da önemli ancak ilk ikisi püf noktası.

İsrail önceden bilebilirse hazırlanabilir ve caydırıcı olabilirse radikal unsurlar eyleme geçmekten korkabilir. İkinci parça olan caydırıcılık kısaca ifade etmek gerekirse eksiktir. Bu sorun hemen ele alınmazsa acil bir durumda uğraşmak zor olacaktır. Daha da kötüsü bu durum mevcut çatlakları onarılması yıllar alacak kadar derinleştiren bir hasarla sonuçlanacak aşırı güç kullanımına yol açabilir. İstihbarat yönü Surların Muhafızı’ndan önce de fena halde yetersizdi. İsrail ülkenin güneyinde (ve daha az bir dereceye kadar kuzeyinde) halkın karışık yaşadığı şehirler ile yollarda yaşananlar karşısında şaşkına döndü ve bu başarısızlığın sorumlusu Şin Bet (ve daha az olmak üzere İsrail Polisi) idi. Şin Bet bir sürü ders çıkardı, çok miktarda fazladan insan gücü ile İsrailli Araplar meselesini ele alacak araçlar içeren organizasyonel değişiklikler yapmaya başladı.

Bu, İsrailli Arapların geçen ay Beerşeba ve Hadera’da gerçekleştirdiği iki terör saldırısını engellemede işe yaramadı. Bu saldırılar da aynı zamanda barajın patlamasını engellemek için ele alınması gereken sorunlar hakkında uyandırma çağrısıydı. Güvenlik aygıtı İsrailli Arapları düşman olarak karakterize etmemek konusunda dikkatli. Bunun sebebi sadece onların eşit haklara sahip olacağı beklenen İsrail vatandaşları olmaları değil.

Diğer bir sebep de Arap halkının büyük oranda şiddete karşı olup hatta otoritelerin onu engelleyebileceğini ve somut tehlikeyi seyretmektense onun icabına bakacağını umut etmesidir. Ayrıca İsrailli Araplara düşman muamelesi yapılırsa onların da devlete karşı düşmanca muamele edecek olması gibi kendini gerçekleştirecek bir kehanet endişesi de var. Bundan kaçınmanın yolu fazla fazla ve şimdi yatırım yapmak.

Polisi hem personel hem de bütçe anlamında güçlendirmek ve polis, ordu ve Şin Bet arasında senkronizasyonu artırmak. Diğer yandan en başta eğitim ve istihdam olmak üzere sivil alanlara yatırım yapmak. Bu, Arap halkını kendilerini devlete ait hissetirip suç ve terörizmden uzak kalmalarına yardım edecektir. Bunlar yıllar alacak uzun süreçlerdir ancak bunun alternatifi izolasyon ve düşmanlık ile bir sonraki savaşta şiddetin yayılma riskini artırmaktır.

İsrail bu ihtimale hazır olmalı, ama anlamlı her şeyle. Dikkafalı hükümetlerin yapmayı reddettiği şeyleri yapmalı yani işe yarayan bir plana dönüşecek açık bir strateji kurmalı. Ancak, cesaret ve tehditle yüzleşme yeteneği gerektiren, bu şey olduğu takdirde İsrail, Surların Muhafızı’ndan dersler çıkarıldığını bilecek. Maalesef hala bu olmadı.

KHA (Kudüs Haber Ajansı)
 

Yorumlar