ULUSLARARASI FİLİSTİN MİLLETİ İLE DAYANIŞMA GÜNÜ (ANALİZ)

BM takviminde 29 Kasım günü Filistin milleti ile uluslararası dayanışma günü olarak adlandırılmıştır. 

Görüntülenme: 1818 Tarih: 01 Aralık 2020 14:39
ULUSLARARASI FİLİSTİN MİLLETİ İLE DAYANIŞMA GÜNÜ (ANALİZ)

Her yıl çeşitli sebeplerden ötürü bazı günler Filistin milleti ve Beytulmukaddes’in adı ile adlandırılır ve böylece bu milletin mazlumiyeti ve ülkeleri siyonistlerce işgal edilmesinin unutulmasına engel olmaya çalışılır. 29 Kasım günü de bu günlerden biridir. Ancak bu günün diğer günlerden farkı, BM tarafından Filistin topraklarının işgaline meşruiyet kazandırıldığı acı günü hatırlatmasıdır. Bilindiği üzere BM genel kurulu 29 Kasım 1977 tarihinde Filistin milleti ve bağımsızlık ve özgürlük mücadeleleri ile dayanışma ilan edilmesi için bu gün, uluslararası Filistin milleti ile uluslararası dayanışma günü olarak adlandırılmıştır.

Gerçekte BM teşkilatı siyonistlerin işgalciliğine verdiği desteği ve çakma rejim İsrail’e meşruiyet kazandırmasından kaynaklanan ayıp lekesini silmek için 29 Kasım gününü Filistin milleti ile uluslararası dayanışma günü olarak adlandırmıştır.

BM genel kurulu 29 Kasım 1947 tarihinde Filistin’i parçalama kararnamesi olarak bilinen 181 sayılı kararnameyi onaylayarak, Filistin topraklarının siyonistler tarafından işgal edilmesine ilk yeşil ışığı yakmış oldu. Bu zalimane ve haksız kararname Filistin toplumunu ve topraklarını böldü ve sonuçta Filistin topraklarında yaşayan Filistin halkının tarihi toplumunun bir bölümünü ve evini yurdunu ve atalarından miras kalan toprakları gözardı ederek siyonistlere hibe etti.

BM genel kurulunun 181 sayılı kararnamesine göre Filistin iki parçaya bölündü ve genel kurul bir parçayı siyonist rejim İsrail’in şom kuruluşu ve diğer parçayı da Filistin ülkesi ve devletine tahsis etti. Gerçi Filistin’i bölen bu haksız kararname Filistin topraklarının Filistin milletine ait olduğunu ve bu toprakların tarihi mazisini gözardı etti ve bu toprakların yarısını Filistinlilere ve diğer yarısını da siyonistlere ayırdı; ancak Mayıs 1948’e gelindiğinde, siyonistler hatta bu toprakların yarısı esas sahiplerine verilmesini tahammül edemediler ve bu toprakları da işgal ederek şimdiye kadar bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına mani oldular.

Aslında BM genel kurulu Filistin milleti ile uluslararası dayanışma gününü ilan etmekten maksadı Filistin milletinin haklarını desteklemek olmadığı ve olmayacağı, bilakis bu konu hakkında yayımladığı bildirgesi ile Filistin milletine reva gördüğünü onayladığı belirtilmelidir. Bir başka ifade ile 29 Kasım 1977 bildirgesi BM genel kurulunun 29 Kasım 1947 yılında onayladığı 181 sayılı kararnameyi onaylama niteliği taşımaktadır. Gerçekte BM genel kurulu 1977 yılında yayımladığı bildirge ise bir kez daha işgalci ve çakma rejim İsrail’in şom varlığını onaylamak istemiştir.

BM bu teşkilatın bildirgesine tamamen aykırı olan bir kararla siyonist rejim İsrail’i bir ülke olarak tanıyarak kabul etti. Aslında BM çok hızlı ve anormal bir şekildi İsrail’in üyeliğini onayladı. Üstelik bu üyelik için şart da belirledi ki o tarihe kadar görülmemiş bir durumdu ve bir daha da asla tekrarlanmadı. İşgalci rejim İsrail BM bildirgesinin dördüncü maddesinin birinci bendinde yer alan devlet olmak, barışçı olmak, BM bildirgesindeki yükümlülükleri kabul etmek gibi üyelik şartlarından hiç birine sahip olmadığı halde BM üyesi oldu.

BM bildirgesinin bu maddesi, bir devlet olarak tanınmanın şartı, sınırları belli olan belirli topraklara sahip olma şeklinde ifade ediyor; oysa o günlerde işgalci rejim İsrail’in sınırları belli değildi. Yine bir devlet olabilmek için daimi nüfusa sahip olmak da bir başka şarttı, fakat siyonist rejim bu şarttan da yoksundu. Bundan başka bir devlet olmak için o devletin bağımsız bir hükümeti olması gerekir; oysa İsrail o dönemde bu şarttan da çok uzaktı. BM bildirgesinin dördüncü maddesine göre devlet olmanın bir başka ve çok önemli şartlarından biri ise milli egemenlik meselesidir; yani mevzu bahis devlet üzerinde bulunduğu toprakları kontrol etme yeteneğine sahip olması ve sonuçta uluslararası yasaları uygulamayı güvence altına alabilmesi gerekir. Oysa siyonist rejim şimdiye kadar bir devlet olarak tanımlanabilecek bu şartlardan halâ yoksun sayılır.

Eli kanlı İsrail rejimi kurulduğu günden bu yana sürekli savaş dayatan ve bölgeyi kana bulayan bir rejim oldu ve bu yüzden barışçı bir rejim olmaktan çok uzak olduğunu ortaya koydu. Siyonist rejim bu yıllarda BM bildirgesinde yer alan birçok yükümlülüklerini ihlal etti ve bu yükümlülükleri yerine getirme doğrultusunda hiç bir irade de sergilemedi. Oysa BM sultacı devletlerin ve çakma rejim İsrail ve bölgede gerici ve uydu Arap rejimlerinin destekleri ile çıkardığı bir dizi insanlık dışı yasalarla kutsal Filistin milletinde zalim hakimiyetini sürdürerek her gün yeni bir cinayete imza attı.

Bugün milyonlarca Filistinli mülteci Filistin topraklarının işgali üzerinden yetmiş yılı aşkın bir süre geçtiği halde Suriye, Lübnan ve Ürdün gibi ülkelerde kurulan kamplarda oldukça kötü koşulların altında yaşam mücadelesi veriyor. Bu arada Beytulmukaddes, Batı Şeria ve diğer bazı Filistinli bölgelerde siyonist yerleşke inşaatı tüm hızıyla devam ediyor. Bugün siyonistler halâ Filistin halkının evlerini ve arsalarını gasp etmeye devam ediyor ve Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te yaşayan Filistinlileri evsiz barksız bırakarak onları göç etmeye zorluyor.

Ancak siyonistlerin ve Amerika ve Avrupalı hamilerinin işgalci rejim İsrail’e meşruiyet kazandırmak üzere sarf ettikleri tüm çabalarına rağmen Filistin ülküsü halâ ayakta duruyor. Son dört yılda ABD Başkanı Donald Trump yönetimi siyonistlerin işgalciliği ve cinayetlerine destek yönünde birçok adım attı. Beytulmukaddes’i çakma İsrail rejiminin başkenti olarak tanımak ve ABD büyükelçiliğini Tel aviv’den Beytulmukaddes’e taşımak bu uygulamalardan bazılarıydı. Öte yandan  Bahreyn ve Sudan gibi bazı hain Arap rejimlerin bebek katili işgalci İsrail rejimi ile diplomatik ilişkilere yeniden başlamaları, Filistin topraklarını siyonistlerin işgalinden kurtarma ülküsüne yönelik en son ihanet içerikli hain uygulama oldu.

Gerçekte bölgede bazı Arap rejimlerin gerici ve ABD sultası altındaki elebaşıları beyaz sarayın korsan İsrail’le normalleşme talebini yerine getirmekle kendi güvenliklerini ve geleceklerini güvence altına alabileceklerini zannediyor. Oysa bu ihanet ve ABD, Avrupa ve siyonist rejime uşaklık etmek ve Filistin ülküsüne ihanet etmek hiç bir zaman Filistin ülküsünün unutulmasına sebebiyet vermeyeceği kesin bir gerçektir. Aslında bugün işgalci rejim İsrail’in şom mahiyeti başta Amerika ve Avrupa milletleri olmak üzere dünya milletlerinin gözü önüne serilmiştir. Nitekim bu milletlerin Filistin milletine destek bağlamında hareketleri ve siyonistleri geniş çapta protesto etmeleri bu gerçeğin somut delilidir.

Bu yıl korona virüs salgınının sebebiyet verdiği şartlar yüzünden Filistin milleti ile uluslararası dayanışma gününde Müslüman ve Arap aktivistler sosyal paylaşım sitelerinde 27 Kasım gününden itibaren “# Filistin- derinlik – benim önemli meselem” hashtegi ile Filistin milletine desteklerini vurgulayarak Arap ve İslam dünyasından siyonist rejim İsrail ile normalleşmeye hayır, çağrısında bulunuyor. Bu kampanya 1 Aralık tarihine kadar beş gün boyunca devam edecek. Bu kampanya İngilizce, Arapça, Türkçe, Portekizce, İspanyolca ve Malayi dillerinde düzenleniyor. Uluslararası toplum bu günde Filistin milleti ve meşru hakları ve özellikle anavatanına geri dönüş hakkı ile dayanışmasını ilan edecek.

parstoday

Yorumlar