ŞEYH NAİM KASIM FİLİSTİN MERKEZLİ GELİŞMELERİ DEĞERLENDİRDİ (RÖPORTAJ)

Lübnan'ın Güneyinin Siyonist Rejim İsrail işgalinden kurtulmasının 23. yılında Tesnim Haber Ajansı, Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım ile bir röportaj gerçekleştirdi. 

Görüntülenme: 335 Tarih: 30 Temmuz 2023 19:00
ŞEYH NAİM KASIM FİLİSTİN MERKEZLİ GELİŞMELERİ DEĞERLENDİRDİ (RÖPORTAJ)

Güney Lübnan'ın İsrail işgalinden kurtuluşunun yıldönümü 25 Mayıs’a denk geliyor. Siyonist rejimle yapılan bu tarihi çatışmayı dikkate aldığımızda, bugün Lübnan ve bölge için hangi sonuçları beraberinde getirdi diyebiliriz?

25 Mayıs 2000 tarihi Lübnan'ın kurtuluş günüdür. Bu gün İsrail, herhangi bir anlaşma veya koşul olmaksızın Lübnan'dan çekildi. Bu, İsrail düşmanı ile çatışmanın başlamasından bu yana, yani bu rejimin 1948'de başlayıp 2000 yılına kadar süregelen işgalinden bu yana, 52 yıllık bir süreçte ilk kez gerçekleşti. Bu kurtuluş gününün önemli özelliği savaş ateşi altında elde edilmiş olmasıdır. Artık İsrail kendi işgalinden sıkıldı. Bu rejimin siyasi ve coğrafi başarısını sağlayan ve geleceğini garanti altına alan işgali, yerini İsraillilerin öldürülmesine, siyonist yerleşim birimlerine yönelik saldırıların yapılmasına ve bu rejimin bölgedeki güvensizliğine bıraktı. Lübnan halkı ise işgalin yükü altına girmedi.Tüm bu faktörler, 2000 yılındaki kurtuluşun istisnai bir başarı ve önemli bir tarihsel dönüm noktası olduğunu gösteriyor. Bu olaydan sonra bölgede farklı bir kültürle karşılaştığımızı gördük ve şimdi hem Filistin’de hem bölgede direnişin yıldızının yükselişine, genişlemesine ve artan gücüne tanık oluyoruz. Bu alışılmadık bir olaydı. Lübnan tarihi 25 Mayıs 2000 öncesi ve sonrası olarak ikiye ayrılır. Artık "Zaferler Çağı" diyebileceğimiz yeni bir döneme veya çağa girmiş bulunuyoruz.

Bu çatışmanın Siyonist rejim ve Arap-İslam dünyası çatışmasına dönüştüğü söylenebilir mi? 

Siyonist rejimle çatışmanın sadece Filistin ya da Arap boyutu yok. Bunun çok ötesinde. Çünkü Kudüs, bütün dünya Müslümanlarınındır. Evet, Araplar uzun bir süre Filistin meselesine, Arap meselesi olduğu ve sadece Arapları ilgilendirdiği gerekçesiyle el koymaya çalıştılar ancak hakikatinde bu el koyma çabası; Filistinlileri, İsrail'e bölgede yaşama ve toprağa sahip olma hakkı veren çözüm planının bir parçası olmaya zorlamak için gerçekleştirilen bir çabaydı. 
İslam faktörünün düşmanla çatışma alanına girmesi ve Hizbullah’ın kurulması Filistin davasının Filistin-Arap dünyası boyutundan daha geniş boyutlar kazanmasını sağlayarak tüm Arap ve İslam alemini kapsamasına vesile oldu.

* Yakın zamanda Suudi Arabistan ile İran İslam Cumhuriyeti arasında bir anlaşma gördük. Bu anlaşmaya bakış açınız nedir ve Lübnan ve bölge için nasıl bir etkisi olduğunu düşünüyorsunuz?
İran ile Suudi Arabistan arasındaki anlaşmadan duyduğumuz memnuniyeti daha önce dile getirmiştik Zira iki ülke arasındaki anlaşmazlığın devam etmesi için hiçbir gerekçe yoktu. Sorumlulukları tek bir tarafın omuzuna yüklemek istemiyoruz çünkü başarmak istediğimiz bir anlaşmayla karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu anlaşma bölgede önemli bir gelişmeye işaret etmektedir. Bu anlaşmayla birlikte bazı Arap ülkelerinin İran düşmanlığı adına İsrail ve Amerika ile yaptığı işbirliği ve koordinasyon, yerini İsrail rejimine karşı düşmanlığa bıraktı. Bu önemli bir konu.
Bölge ülkelerinin rahat ve istikrarlı bir güvenlik içinde yaşama ve ekonomik işbirliği yapma hakkı vardır. İran ile Suudi Arabistan arasında büyük bir husumeti gerektiren gerçek bir ihtilaf yoktur. Dolayısıyla bu anlaşmayı memnuniyetle karşılıyoruz ve söz konusu anlaşmanın devam edeceğine inanıyoruz.Çünkü bu her iki ülkenin de çıkarınadır ve onlar da bu konunun gayet iyi farkındalar. İran ile Suudi Arabistan arasındaki anlaşmanın yansımaları ve sonuçları hakkında da söylemek gerekir ki bu iki ülkenin bölgedeki büyük rolü nedeniyle, bu anlaşmanın Lübnan da dahil olmak üzere tüm bölge ülkelerini olumlu yönde etkilemesi oldukça doğaldır. Ancak bu etkinin boyutu ve keyfiyeti zaman geçtikçe netleşecektir. Bu süreçte psikolojik ve olumlu etkileri olacaktır. Lübnan bir savaş alanı olmayacaktır. Anlaşmazlıkların genellikle bazı yerlerde kaosa veya düşmanca hesaplara yol açtığını varsayarsak, şimdi Allah'ın izniyle hepimizin faydalanması gereken istikrarlı bir ortam var.

* Bu anlaşmanın psikolojik etkilerinden bahsediyorsunuz. Bu, bu anlaşmanın siyasi veya ekonomik arenaya ve sahadaki gerçeklere bir yansıması olmadığı anlamına mı geliyor? Konuşmanızdan etkiyi tamamen psikolojik olarak değerlendirdiğiniz anlaşılıyor.
İran-Suudi Arabistan anlaşmasının Lübnan üzerindeki pratik etkisi, Lübnan'ın çıkarları doğrultusunda hangi konuların tartışılacağını ve Lübnan'ın bu anlaşmalarla nasıl etkileşime gireceğini anlamak için zamana ihtiyaç duyuyor. Bu zaman alacaktır. Ben de diyorum ki evet, İran ile Suudi Arabistan arasındaki anlaşmadan sonra bölgede psikolojik bir yansıma oluştu. Buna dayanarak, diğer Lübnanlı taraflar kendi rakiplerine ve hatta başka bir ülkeye karşı bile olumsuz bir pozisyon almıyorlar. Ve şimdi Lübnan'da tam bir sessizlik görüyoruz. Neredeyse herkes bu anlaşmayı memnuniyetle karşılıyor. Ve tabii ki, bazıları ikna olmadı. Ama her halükarda, psikolojik düzeyde olumlu bir atmosferin oluştuğuna tanık oluyoruz ve elbette pratik düzeyde bunun zamana ihtiyacı var.

* İran ile Suudi Arabistan arasında varılan anlaşmanın ardından Irak'ta Hizbullah ve Suudi Arabistan yetkilileri arasında görüşmeler yapıldığı konuşuluyor. Bu toplantılar nereye ulaştı? Suudi Arabistan Hizbullah'a karşı herhangi bir şart öne sürdü mü?

Şu ana kadar Hizbullah ile Suudi Arabistan arasında ne Lübnan'da ne de Irak'ta bir görüşme olmadı.

* Lübnan'daki karmaşık durum ve cumhurbaşkanlığı seçimi hakkında konuşalım. Sizce bölgede yapılan açılımlar bir süredir çözülemeyen cumhurbaşkanlığı seçiminde etkili olur mu?
Bölgesel açılımın Lübnan cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin gidişatını etkilemesinin pek mümkün olmadığını düşünüyorum. Bunun temel nedeni, Lübnan'daki bölünmelerin derin ve güçlü olmasıdır. Mecliste aralarında yeterince ortak payda olmayan altı yedi fraksiyon var. Hizbullah karşıtı olan ve Süleyman Faranjieh'in cumhurbaşkanlığını destekleyen grupların arasında bile yeterince ortak nokta yok. Diğer partileri en çok oyu alan adayın cumhurbaşkanlığına daha yakın olduğuna ikna etmek için zamana ihtiyacımız var. Şimdiye kadar çabalar devam etti ve ediyor. Bazı gruplar üzerinde anlaşabilecekleri seçenekler arıyor. Ama görünen o ki birçok engel var ve yine de beklemek istiyorlar. Bu da cumhurbaşkanı seçimini geciktirecek.

Hizbullah geçtiğimiz günlerde güney Lübnan'da benzeri görülmemiş bir askeri tatbikat düzenledi. Hizbullah Lübnan'ın içine ve dışına nasıl mesajlar vermeye çalışıyordu?

Hizbullah bu tatbikatında bazı silahlarını ve taktiklerini kullandı; Hepsini değil. Bu tatbikatın Hizbullah'ın sürekli hazır durumda olduğunu ve direnişini sürdürmekte ısrarcı olduğunu, yeteneklerini geniş bir şekilde artırdığını, modern tekniklere, dirayet ve yüksek maddi manevi hazırlığa sahip olduğunu İsraillilerin ve İsrailli olmayanların görebileceği ve anlayabileceği bir örnek olmasını istedik. Bu gövde gösterileri, direnişin toprağını özgürleştirme hedefini gerçekleştirmesine ve hem saldırı hem de savunmada düşmanla yüzleşmesine yardımcı olacaktır. 
Dolayısıyla son tatbikat, düşmana hazır ve güçlü olduğumuz, kendimize güvendiğimize ve planımızı uygulamak için hiçbir şeyden korkmadığımıza dair bir mesajdı.

*Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın önemli ve güçlü bir müttefikisiniz. Arap Birliği'nin son toplantısında Esad'ın varlığını ve Suriye'nin bu birliğe dönüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durumun Hizbullah-Suriye ilişkilerine etkisi nedir?

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Cidde'deki Arap Zirvesi'ne bir kahraman olarak girdi; Sanki bu zirve, son 13 yıldır Suriye'ye karşı düzenlenen tüm konferanslara karşı göğüs gererek Beşar Esad'a bir zafer madalyası vermiş gibidir.
Bize göre bu başarı, başta İran İslam Cumhuriyeti ve Hizbullah olmak üzere direniş ekseni ve bu konuda yardım eden tüm tarafların dayanışmasının sonucudur. Suriye'yi ve Suriye direnişinin üssünü savunma da direniş eksenine komuta eden asil şehidimiz General Kasım Süleymani'nin büyük rolünü asla unutmayacağız. Şehit Süleymani'nin adını ilan ederek artık Suriye'ye yönelik komplonun boşa çıktığını söylüyoruz ve artık yeni bir aşamaya geçiyoruz. Bu aşamada Suriye yeniden inşa edilerek işgal altındaki toprakları iade edilmeli ve Türkiye ile olan sorunlar çözülmelidir. Suriyeli mülteciler de ülkelerine dönmelidir.

Suriye'deki varlığınız ne olacak?

Suriye'deki varlığımız ihtiyaca bağlıdır. Bu konuda herhangi bir talepte bulunmadık ve Suriye'nin toprak ve egemenliğine vurgu yapıyoruz. Suriye'nin durumunun, toprağının, haysiyetinin ve statüsünün iyileştirilmesinden faydalanabilmesi için kendimizi yardımcı bir faktör olarak görüyoruz. Gerektiği kadar Suriye'de bulunacağız, bu konuda bir zaman ve sayı belirtemiyoruz. Bu, Sayın Beşar Esad ile her zaman hemfikir olduğumuz Suriye'deki varlığımızın gerekliliğine bağlı ve en üst düzeyde koordinasyonların sonucu olarak belirlenecektir.

tesnim

Yorumlar