YDH'nin haberine göre, Özellikle 7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı sonrası ivme kazanan bu yakınlaşmanın, sadece iki hareket arasında değil, Arap dünyasının direniş dinamikleri açısından da yeni bir paradigma oluşturduğunu vurguluyor.
Sada’ya göre, Hamas’ın kendi iç yapısında yaşadığı değişimler ve Ensarullah’ın Filistin meselesine duyduğu ideolojik bağlılık, taraflar arasında güçlü bir iş birliğinin temelini attı. Bu ortaklık, sadece pratikte değil, fikri düzlemde de sömürgecilik ve bölgesel bölünmelere karşı örnek teşkil edecek bir dayanışma modeli sunuyor. Elbette bu gelişme, geçmişteki çelişkilerle zıtlık arz ediyor: 2015’te, Yemen’e yönelik Suudi-Amerikan saldırganlığının hemen ardından Hamas’ın meşru Yemen yönetimini desteklediğini açıklaması, iki hareket arasındaki tarihsel mesafenin bir örneği olarak dikkat çekiyor. Buna karşın, 2022’de Sanaa'da düzenlenen Kudüs Günü etkinliğinde Hamas lideri İsmail Heniyye’nin Yemen halkına övgüyle seslenmesi, aradaki mesafenin nasıl kapandığını gözler önüne seriyor.
İki sahne arasındaki bu tezatlı gelişim, Ensarullah ile Hamas ilişkilerinin Aksa Tufanı öncesinde geçirdiği dönüşümün ipuçlarını veriyor. Bu dönüşümle birlikte kurulan ilişki, Arap dünyasındaki sınırları aşan, sosyo-politik hareketler arası yeni bir dayanışma biçiminin çekirdeğini oluşturdu.
Hamas cephesinde ise hareket, kendi iç dengelerinde çeşitli kaymalar yaşadı; bölgesel ilişkilerini yeniden kurgulayarak farklı siyasi platformlarda kendine daha geniş bir zemin buldu. Bu esnek yapı sayesinde, farklı ülkelerde yaşayan Filistinlilerin —Gazze'deki kamplardan Batı’daki diasporaya kadar— çeşitliliğine rağmen, hareket, bünyesindeki çelişkileri tek bir siyasi çatı altında tutmayı başardı. Bu, tarihsel olarak birçok ulusal hareketin ilk kriz anlarında parçalandığı düşünüldüğünde, Hamas’ın örgütsel olarak kayda değer bir başarısı olarak öne çıkıyor.
Bu başarı, Hamas’ın Ensarullah’la kurduğu yeni ilişki biçimini şekillendiren bir başka etken. Aksa Tufanı öncesinde yaşanan bu yeniden yapılanma, Filistin hareketinin Arap dünyasındaki siyasi ilişkiler ağını yeniden tanımlama çabasının bir sonucu. Elbette bu yeniden yapılanma, çelişkileri göğüsleme, çıkarları yönetme ve farklı aktörlerle ilişki kurma kabiliyeti gerektiriyor —ki bu, tüm devrimci hareketlerin tarihi boyunca zaferin temel koşullarından biri olmuştur.
Söz konusu süreç, sadece Hamas’ın değil, Ensarullah’ın ideolojik tutarlılığı sayesinde de sağlam bir zemin buldu. Ensarullah, Filistin meselesine yönelik desteğini hiçbir koşulda değiştirmeyen ve sabit bir ilke olarak benimseyen bir çizgi izledi. Hareketin kurucusu Hüseyin Bedreddin el-Husi’nin geliştirdiği enternasyonalist ve İslami düşünce sistemi, bu istikrarın ideolojik temelini oluşturdu. Bu düşünsel yapı, Ensarullah’ın siyasi ve duygusal duruşunu, Suudi-Amerikan saldırganlığına karşı sahada mücadele eden savaşçılarından medyasına kadar her düzeyde korumasını sağladı.
Bu çerçevede, 7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı sırasında Hamas ve Ensarullah’ın bir araya gelişi, iki tarafın da belki öngörmediği ölçüde güçlü ve dönüştürücü bir buluşma oldu. Hamas için, yıllarca medyada “Husiler” olarak damgalanan ve bir ölçüde ötekileştirilen bir aktörle yeni bir bağ kurmak, algı ve bilincin dönüşümüne neden oldu. Ensarullah açısından ise, Filistin direnişinin sergilediği kararlılık, hayal edilen idealin somut bir karşılığına dönüştü.
Bu buluşma, sadece sembolik değil, aynı zamanda pratik bir birlikteliğe de dönüştü. Medya içerikleri, siyasi söylemler, afiş ve görsel tasarımlar gibi araçlar üzerinden birbirini tamamlayan bir meşruiyet üretimi gerçekleşti. Böylece Yemen, Aksa Tufanı’nın Arap ve bölgesel boyutunun güvenilir bir dayanağına dönüştü. Ensarullah’ın söylem ve pratikleri, Hamas’ın mücadelesine entegre edildi ve karşılıklı bir etki yaratıldı.
Sada’ya göre, Hamas ile Ensarullah arasında kurulan bu bağ, Arap dünyasındaki mevcut siyasi yapıların ötesinde yeni bir çerçeve sunuyor. Bu çerçeve, farklı mezhebi ve sosyal temellere sahip iki hareketin ortak zemin bulabileceğini; söylemde, stratejide ve duyguda bütünleşmenin mümkün olduğunu gösteriyor. Bu da, mezhepçilikle parçalanmış Arap sahasında birleştirici bir damarın varlığını kanıtlıyor.
Gelecek on yıl içinse bu ilişki, sadece bir örnek değil, aynı zamanda bir zorunluluk olarak görülüyor. Sömürgeci projelere karşı direnç göstermek ve Filistin davasının etrafında şekillenecek bir Arap direniş bloğu inşa etmek istiyorsak, bu tür ilişkileri güçlendirmekten başka seçeneğimiz bulunmuyor.
Sonuç olarak, Musa es-Sada’nın çağrısı net: Aksa Tufanı’nın açtığı yeni direniş kapısını genişletmek, Ensarullah ve Hamas arasındaki ittifak deneyiminden ilham almak ve geçmişteki ayrışmalara takılmadan bu dayanışmayı büyütmek. Aksi hâlde, her çelişkiyi kaşımak, ayrılık üretmek ve eski defterleri açmak yalnızca Siyonist projeye hizmet eder.