IRKÇI İSRAİL'İN ARAP ÜLKELERİ İLE ASKERİ İTTİFAKI (ANALİZ)

alkhanadeq.com’da Kobe Michael - Yoel Guzansky ortak imzasıyla yayımlanan SİYONİST “REJİM İLE NORMALLEŞEN ÜLKELER ARASINDAKİ ASKERİ İTTİFAK ŞU ANA KADAR BİR SERAP” başlıklı yazısı kıymetli okuyucularımız için çevirdik. 

Görüntülenme: 582 Tarih: 07 Nisan 2022 06:47
IRKÇI İSRAİL'İN ARAP ÜLKELERİ İLE ASKERİ İTTİFAKI (ANALİZ)

Abraham anlaşmalarının imzalanmasına ve güvenlik meseleleri de dahil olmak üzere İsrail ile Körfez ülkeleri arasındaki iş birliğinin artan önemine rağmen, İsrail’in katılımıyla ortak bir savaş gücü oluşturmanın yolunun uzun ve engellerle dolu olduğu ortada. Dahası, ABD müdahalesi veya liderliği olmaksızın herhangi bir Körfez ülkesinin böyle bir askeri ittifakı kabul etme ihtimali zor görünüyor. Bu nedenle, İsrail bölgesel bir askeri yapıyı güçlendirmeyi ve tam üyelik elde etmese bile bunun önemli ve etkili bir katılımcısı olmayı hedefliyorsa, atılacak bu adım için önce ABD’yi devreye sokmalı ve daha az önemli davranarak, askeri bir bileşenin yanı sıra birçok sivil bileşeni de içerecek geniş bir birlik için istikrarlı bir temelin atılmasını sağlamalıdır. Ayrıca, askeri bir ittifak kurma olasılığını artırabilecek sivil işbirliği ve ABD'nin aktif katılımına vurgu yapılarak askeri yönün öneminin hafife alınması gerektiği de göz önünde bulundurmalıdır. Kasım 2018’de Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü, “Arap NATO’su Kurmak: Gerçeklik Karşısında Vizyon” başlıklı bir makale yayınlamıştı. Makalede Ortadoğu’da İsrail’in katılımıyla NATO benzeri bir ittifak kurmanın fizibilitesi tartışılmıştı. Bu makale, böyle bir gücün kurulması için baskı uygulayan Donald Trump’ın başkanlığı döneminde ve Abraham Anlaşmaları imzalanmadan önce yazılmıştı. Makalede, bölgesel herhangi bir askeri ittifakın önündeki sınır ve engeller gözden geçirildi ve mevcut koşullarda böyle bir oluşumun gerçekleşmeyeceği sonucuna varıldı. Bu sonucun temel sebepleri arasında, Arap liderlerinin içerden gelecek eleştirilerden dolayı İsrail’in de dahil olduğu bir ittifaka katılmaktan çekinmeleri, oluşturulabilecek herhangi bir ortak gücün hedefleri ve komutası hususunda Arap ülkeleri arasında bir anlaşmanın olmayışı ve en önemlisi de böyle bir ittifakın oluşum sürecine ABD'nin katılmama ihtimali sıralandı. Bununla birlikte, aradan geçen yıllarda, İsrail'i içeren bölgesel bir askeri ittifak olasılığının yeniden değerlendirilmesini gerektiren bir dizi gelişme yaşandı. Bu gelişmelerin başında Abraham Anlaşmalarının imzalanması ve BAE ile Bahreyn'in İsrail ile ilişkiler kurma konusundaki taahhütleri geliyor. Yine bu bağlamda, özellikle Başbakan Naftali Bennett'in Şubat 2022'de Bahreyn'e yaptığı ziyaret dikkat çekiciydi. Bu ziyaret esnasında Bennett'in onurlandırılması ve büyük bir saygıyla karşılanmasının yanı sıra İsrail, Bahreyn ve BAE arasındaki güvenlik ilişkilerinin güçlendirilmesine dair kapsamlı raporlar ortaya çıktı. Buna ek olarak İran ve onun vekillerine hizmet eden bazı Bahreynli şahsiyetlerin eleştirileri de bu raporların arasında yerini aldı. Ortaya çıkan bir diğer önemli husus ise Körfez ülkelerinde artan tehdit duygusudur. Bu duygu, en son İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Ocak 2022’nin sonlarında BAE’ye yaptığı ziyaret sırasında daha da arttı. O zaman İran’ın Yemen’deki vekili Husiler, Suudi Arabistan ve BAE’deki hedeflere füzeler ve insansız hava araçlarıyla saldırmış ve bu saldırıların ardından tehditkâr söylemler yöneltmişti. Bu nedenle Körfez ülkeleri kendilerini daha da tehdit altında hissediyor, üstelik bölgedeki vekilleri yoluyla küstahlık yapan İran'ın karşısında ABD bölgeden uzaklaşıyor. Bu da ABD'nin bölge liderlerinin gözünde nüfuzunu ve güvenirliğini kaybetmesine sebebiyet veriyor.  İmzalanan ekonomik ve diğer anlaşmalar, geniş kapsamlı resmi ziyaretler, aktif hava trafiği, en geniş anlamıyla normalleşmenin uygulanması, geniş güvenlik bağlarına ilişkin propaganda gibi faaliyetlerin de hesaba katılmasıyla Körfez ülkelerinin İsrail ile derin bağlar inşa etme yolunda geri dönüşü olmayan yola girdikleri Köprüden önceki son çıkışı çoktan geçtikleri görülüyor. Bununla birlikte siyasi ve istihbarat koordinasyonunun yanı sıra, silah anlaşmaları ve ortak tatbikatlara katılım konusunda da resmi raporlar mevcut. Bu önemli gelişme (bölgesel askeri ittifak) üç ana nedene bağlanabilir: Birincisi, özellikle herhangi bir yeni nükleer anlaşmanın İran’ın agresif hareket etme özgürlüğünü artıracağı değerlendirmesi ışığında, artan İran ve vekalet savaşçılarından gelen tehdit duygusu. İkincisi, ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmeye devam etmesidir. Bundan dolayı ABD'nin bölgesel müttefiklerin çoğunda artık Washington'a güvenilemeyeceği duygusu hâkim olmuştur. Üçüncü sebep ise ulusal çıkarlarının geliştirilmesine muhtemel katkısı için İsrail ile ilişkilere dair Körfez liderlerinin kavramsal ve stratejik bilinciyle ilgilidir. Buna göre Filistin meselesi bu ülkelerin ve liderlerinin omuzlarında “stratejik bir yük” haline geldiği vakit Filistin meselesini söz konusu etmeyi azaltarak stratejik manevra alanlarını arttırıyorlar. Dengeleri değiştiren ve bölgesel bir ittifak oluşturmaya yardımcı olabilecek bir diğer husus ise İsrail’in ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) ile bağlantısıdır. Yalnız başına bu bağlantı bile İsrail ile Körfez ülkeleri, Mısır ve Ürdün arasında ABD önderliğinde daha büyük operasyonel işbirliğini kolaylaştırıyor. Buna ek olarak, Körfez ülkelerinin Katar’a uyguladıkları ve üç yıldan fazla süren ambargodan sonra Ocak 2021’de Katar ile en azından kâğıt üzerinde daha yakın Arap işbirliğine izin veren bir uzlaşma anlaşmasına vardılar. Böyle bir ittifakın meydana gelmesi ABD’ye etkisi bakımından olumludur. Şöyle ki, Arap bölgesel ittifakı, ABD’nin bölgedeki kuvvetlerinin sayısını azaltırken Amerika’nın bölgedeki hayati çıkarlarını muhafaza altına alacaktır. Ancak, buna karşın bölgesel bir askeri ittifak girişiminin önündeki engeller halen ortada duruyor. Daha önceki deneyimler, bize Arap ülkeleri arasında askeri işbirliği kurmaya yönelik birçok girişimin başarısız olduğunu gösterdi. 2015 yılında Arap Birliği 40 bin askerden oluşan ortak bir askeri güç oluşturmaya karar verdi. Buna göre Mısır, ana savaş gücünü sağlayacak, Körfez ülkeleri de projeyi finanse edecekti. Ancak olmadı. Yine 2016 yılında Suudi Arabistan, IŞİD gibi bazı terör örgütlerine karşı mücadele edecek 34 Müslüman ülkeden oluşan bir askeri ittifak kurulacağını duyurmuştu, ancak bu iddialı söylemlerin hiçbiri henüz hayata geçmedi. Öyle ki, Suudi Arabistan, BAE’yi saymasak Yemen’de savaşmak için oluşturduğu koalisyona kararlı ve uzun vadeli ortakları bile zor buldu. Bu ittifakın oluşmasını zorlaştıran bir diğer husus ise tehdidin farklı ülkelere göre değişiyor olmasıdır. Örneğin, Körfez ülkeleri İran’ı ana bir tehdit olarak görürken Pakistan, Mağrip ülkeleri ve Mısır gibi önemli İslam ülkeleri, Tahran ile ilişkilerine gölge düşürmemek için İran tehdidini merkeze almıyorlar. Ayrıca Arap devletlerinin, NATO Antlaşması'nın 5. Maddesi gibi, herhangi önemli bir askeri ittifakın temelini oluşturan türden karşılıklı bir yardımı taahhüt etmeye istekli olacağı da şüphelidir. Arap ittifakının kurulmasının engelleyen başka bir husus daha var; o da Arap ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklarla ilgilidir. Bazen ortak bir düşman bile bir ittifak oluşturmak için yeterince sağlam bir temel değildir. Arap ülkeleri arasında birliği sağlamak her zaman zor olmuştur. Örneğin; kabilesel, ailesel ve kişisel rekabetler, toprak anlaşmazlıkları, çatışan çıkarlar ve İran ile Müslüman Kardeşler’e karşı farklı tutumlar, ilişkileri gölgeleyerek birliğe giden yolu akamete uğratmıştır. Her ülkenin kendisi için gördüğü tehdit farklıdır ve her ülke tehdide karşı kendi tepkilerini geliştirirken, tehlikenin farkında olur. Böylelikle bu hususun gelecekteki herhangi bir gücün liderliği konusunda anlaşmazlıklara yol açması beklenir. Bu bağlamda Arap ülkelerindeki tüm potansiyel ortaklar arasında en büyük orduya sahip olan Suudi Arabistan ile Mısır arasında, hatta onlar ile en gelişmiş ve yüksek eğitimli Arap ordusuna sahip olan, bununla birlikte liderlik ve nüfuz hırsı olan BAE arasında anlaşmazlıklar olması muhtemeldir. İSRAİL’İN İTTİFAKA DAHİL OLMASI MÜMKÜN MU? İsrail’in kendisini güvenilir ve etkili bir ortak, belki de daha sonra tam bir ortak olarak gören bir Arap ittifakının kurulmasında kısa ve orta vadede kesinlikle çıkarı vardır. Böylece İsrail Ortadoğu ülkelerindeki İran'ın müdahaleciliğine karşı mücadele edip bölgedeki artan etkisine karşı koyar. Böyle bir ittifakın gerçekleşmesi halinde İran’dan gelen tehdidin yalnızca nükleer silah edinme çabalarıyla değil, aynı zamanda bu tehdidin bölgesel hegemonya için vekillerini kullanması da dahil olmak üzere bitmeyen şiddetli mücadelesiyle de ilgili olduğu teyit edilecektir. Ancak bununla birlikte imzalanan İbrahim Anlaşmalarına ve İsrail ile Körfez ülkeleri arasındaki güvenlik konuları da dahil olmak üzere iş birliğine verilen önemin artmasına rağmen, İsrail'i içeren ortak bir savaş gücü kurmanın yolu uzun ve engellerle doludur. Körfez ülkeleri İsrail ile askeri bir ittifakın başta istihbarat ve askeri birçok avantajından yararlanabilir, ancak bu onları doğrudan İran’ın tehdidine maruz bırakacaktır. Yani İsrail ile daha fazla yakınlaşma onlara zarar verecektir. Öte yandan İsrail’in klasik anlamda askeri ittifaktan doğan yükümlülüklerle kendini sınırlamasında, yani kendisini ilgilendirmeyen çatışmalara katılma yükümlülüğünü taşımakta çıkarı yoktur. Ayrıca askeri bir ittifak oluşturmak, bu tür bir işbirliği için gerekli olan yakınlığı etkileyecek ve muhtemelen İsrail ve Körfez devletlerinin kaçınmak isteyeceği bir İran hamlesine yol açacaktır.   Bu nedenle İsrail tam katılım sağlamadan anlamlı ve etkili işbirliği yoluyla bile bölgesel bir askeri ittifakı desteklemek istiyorsa öncelikle ABD'yi buna ikna edip harekete geçirmeli. Kendisinin bu ittifakta büyük bir önem taşımadığını göstermeli ve geniş bir ittifak için sağlam bir temel oluşturmaya çalışmalıdır. Öyle bir temel olmalı ki, askeri birliğin yanı sıra içinde sivil bileşenler de olmalıdır. Yine bu bağlamda atılması gereken öncelikli adımlardan bazısı İran silah kaçakçılığını engellemeye yarayan radar altında iş birliği kurmaya yönelik hamleler veya İran ve onun taşeronlarından fırlatılan füze ve insansız hava araçlarını denetlemek için entegre bir hava resmi oluşturmaya yönelik çalışmalar yapılmasına odaklanmalıdır. Bu çalışmalarla birlikte bölgesel tatbikatlara katılmaya devam edilmeli, teknolojik işbirliği güçlendirilmeli ve her şeyden önce askeri bileşenleri ekonomik ilişkiler, altyapı, kültür ve çevre gibi sivil bileşenlerle tamamlama çabaları gösterilmelidir. Bu bileşenlerin birçoğu zaten halihazırda ülkelerin gündeminde yer almakta. Bölgesel işbirliğinin altyapısını inşa etmek, Körfez liderlerinin daha sonra askeri işbirliğine dönüşebilecek bir sivil işbirliğinin temelini atmalarını kolaylaştıracaktır. Bu yapının askeri öneminden söz etmeden onun sivil yönünü öne çıkartmak ve kurulması için Amerika’nın aktif katılımını sağlamak, İsrail ile Arap ülkeleri arasında askeri bir ittifak kurma olasılığını artıracaktır.

KHA
 

Yorumlar