MAVİ MARMARA DERNEĞİ BAŞKANI BEHEŞTİ İSMAİL SONGÜR: İSRAİL İLE NORMALLEŞME FİLİSTİN'E ZARAR VERİR

 

Görüntülenme: 1429 Tarih: 20 Şubat 2022 02:59
MAVİ MARMARA DERNEĞİ BAŞKANI BEHEŞTİ İSMAİL SONGÜR: İSRAİL İLE NORMALLEŞME FİLİSTİN'E ZARAR VERİR

Marmara Özgürlük ve Dayanışma Derneği Başkanı Beheşti İsmail Songür’den gazetemize özel açıklamalar…

Türkiye ile İsrail arasındaki “normalleşme” rüzgârları kapsamında ilk büyük(!) ve somut adım atılıyor. Bu doğrultuda İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Herzog, 9-10 Mart tarihlerinde Türkiye’yi ziyaret edecek. Bu ziyaret kapsamında Herzog’un Cumhurbaşkanı Erdoğan ile baş başa ile görüşmesi, ayrıca heyetler arası görüşmelerde bulunulması bekleniyor.

“İSRAİL, TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI İÇİN BİR GÜVENLİK SORUNUDUR”

İsrail rejimi Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye’ye gelmesine az bir süre kalırken söz konusu ziyarete olan tepkiler de büyüyor. Millî Gazete’ye özel açıklamalarda bulunan Mavi Marmara Özgürlük ve Dayanışma Derneği Başkanı Beheşti İsmail Songür, halk nezdinde İsrail ile “normalleşme”nin mümkün olmadığını söyledi. Siyonist İsrail güçlerinin birer işgalci ve katil olduğunu kaydeden Songür, “Normalleşme dediğimiz adım, sadece İsrail’in işgalini meşru zemine taşımaktır. Nasıl ki güneyimizde herhangi bir terör grubunun faaliyetine müsaade etmeyecek bir dış politika izliyorsak; manevi ve tarihi komşumuz olan Filistin’in tüm haklarını gasp eden işgalci güçler de Türkiye’nin dış politikası için bir güvenlik sorunudur. Aynı zamanda Filistin’in uluslararası alandaki görünürlüğüne ve var olma mücadelesine zarar vermektedir” ifadelerini kullandı.

“İSRAİL, İŞGALCİ BİR TERÖR ÖRGÜTÜDÜR”

Beheşti İsmail Songür, işgalci İsrail’in Mavi Marmara anlaşması sonrası dahil Filistinlilere yönelik hak ihlallerini artırarak devam ettirdiğini hatırlattı. Mavi Marmara katılımcılarının tek beklentisinin Filistin’in işgalci Siyonist çetelerin elinden kurtulması olduğunu kaydeden Songür, “Bölgedeki değişimleri ve ihtiyaçları göz önüne aldığımızda, bu süreçte İsrail’in Türkiye’ye ihtiyacı olduğu net bir şekilde gözükmektedir. İsrail, bir devlet değil, Ortadoğu’da bulunan işgalci bir terör örgütüdür. İllaki bir normalleşme istiyorlarsa, parayla finanse ettikleri diğer terör örgütleriyle dostluklarını pekiştirebilirler” dedi.

Mavi Marmara Özgürlük ve Dayanışma Derneği Başkanı Beheşti İsmail Songür ile gerçekleştirdiğimiz röportaj şu şekilde:

Türkiye ile İsrail arasındaki “normalleşme” sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında yaşanan bu durumu toplumsal bir normalleşme olarak değil; siyasiler arasındaki bir süreç olarak görüyoruz. Halkımızın İsrail ile normalleşmesi mümkün değildir. Türkiye’nin dünyanın her yerinde mazlumun yanında olan ve kadirşinas misafirperverliği ile tüm mazlum coğrafyalara nam salmış bir ülke olduğunu iyi biliyoruz. Türkiye’nin bölgedeki geleceğinde İsrail ile bir ortaklığının olacağına inanmıyoruz. 20 yıldır bölgede aktif dış politika yürüten Türkiye, bölgede istikrar ve güven ortamının hâkim olmasını temel alan bir politika yürütürken, ürettiği bölgesel istikrarsızlıklardan beslenen İsrail ile ortak bir zeminde bir normalleşme sürecini işletmeleri mümkün değildir. Tarihi mirasımızda ve köklerimizde devletimiz, zalim ve katil devletlerle, çetelerle ve gruplarla asla el sıkışmamıştır. Dünyadaki en büyük hak ihlallerinin yaşandığı Filistin topraklarında Siyonist İsrail güçleri birer işgalci ve katildir.

“Normalleşmenin” Filistin’e herhangi bir yararı olabilir mi?

Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler, ilk defa normalleşme ve geliştirilme sürecine girmiyor. 2002 yılında AK Parti iktidara geldiğinde tüm bölge ülkeleriyle sıkı ilişki içinde olmayı temel alan bir dış politika yürütmüş ve 2006 yılına kadar İsrail ile ilişkiler de bu temelde yürütülmüştü. Bu süreçte karşılıklı devlet başkanları düzeyinde ziyaretler seviyesinde yüksek düzeyde ilerlemiş; Türkiye’nin HAMAS ile İsrail arasında arabuluculuk rolü üstlendiği dönemler dahi yaşanmıştı. Ancak daha sonrasında İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ile ilişkiler yeni bir döneme girmişti. İsrail’in işlediği savaş suçları, Mescid-i Aksa ve Kudüs’e yönelik saldırılar, alçak koltuk krizi, one minute hadisesi, Mavi Marmara saldırısıyla 10 Türk vatandaşının İsrail tarafından uluslararası sularda öldürülmesi süreçleri, büyükelçilerin geri çekilmesine kadar varmıştı. Gerek 70 yıldır sistematik işgal süreci gerekse Türkiye’nin geçmiş tecrübeleri göstermiştir ki; İsrail konuşarak, normalleşerek, ilişki kurarak bir şeylere ikna edilecek mekanizmaya sahip değil. İsrail, kendi ajandasındaki hedefleri doğrultusunda bazen açıktan bazen gizlice çalışmaya devam eden bir yapıdadır. Bölgede çözüm ve istikrar adına atılmak istenen adımlar, İsrail tarafından kronikleştirilmek istenen sorunlardır.

Normalleşme dediğimiz adım, sadece İsrail’in işgalini meşru zemine taşımaktır. Nasıl ki güneyimizde herhangi bir terör grubunun faaliyetine müsaade etmeyecek bir dış politika izliyorsak; manevi ve tarihi komşumuz olan Filistin’in tüm haklarını gasp eden işgalci güçler de Türkiye’nin dış politikası için bir güvenlik sorunudur. Aynı zamanda Filistin’in uluslararası alandaki görünürlüğüne ve var olma mücadelesine zarar vermektedir.

Normalleşme, Filistin’in Türkiye’deki varlığını ve Filistin meselesinin geleceğini nasıl etkiler?

Kudüs ve Filistin davasının Türkiye’deki varlığı ne Türk siyasetçilerin politikaları ne de Türkiye’deki Filistin diasporasının varlığı ile var olmuştur. İsrail hükümeti Temmuz 1980’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan ettiğinde büyükelçilikler kapatılarak, ilişkiler maslahatgüzar seviyesine indirilmişti. 6 Eylül 1980 günü Konya’da Milli Selamet Partisi öncülüğünde “Kudüs’ü Kurtarma Mitingi” organize edilmiş, kamuoyunda Filistin üzerine siyaset üstü bir mutabakat oluşturulmuştu. Dolayısıyla İsrail ile normalleşme olamaz, olamayacak. Toplumsal olarak İsrail ile yakınlaşmak mümkün değildir.

Türkiye’de iki ülke arasındaki ilişkileri geliştiren işadamları, öğrenciler, siyasiler bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye dışında bulunan Filistin diasporası da uluslararası arenada Türkiye’nin destekçisi olmuştur. Normalleşme adı altında yazılı olmayan kurallarla, bu insanların Türkiye’den uzaklaştırılmasını sağlamak, bölgesel barış ve Türkiye’nin siyasi menfaatleri adına bir hata olacaktır. Filistin dışında bulunan diaspora, Ortadoğu’daki barış sürecinin mihenk taşıdır. Türkiye sadece Filistinliler için değil, Filistin asıllı Avrupa vatandaşları için de her zaman güvenli bir ülke olmuştur. Bu güveni sarsacak en küçük bir siyasi anlaşma tarihin omuzlarımıza yüklediği misyona aykırı davranmak olacaktır. Tarihimiz, Avrupa’dan Asya’ya adaleti götüren bir devlet geleneğinden gelmektedir. Buna ek olarak normalleşme, İbrahim Anlaşmaları ile başlayan bölgede İsrail’i meşrulaştırma değirmenine su taşıyarak, Filistin mücadelesinin geleceğine zarar vermektedir.

Türkiye ile İsrail arasındaki “normalleşmenin” Ortadoğu’daki dengeleri nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?

Normalleşmeyi esasen Ortadoğu’da Arap Baharı sonrası kurulmak istenen yeni düzen olarak görmek gerekmektedir. Şu an Ortadoğu’da “yeniden konumlanma” mücadelesi verilmektedir. Bu süreçte atılacak adımlar, bölgede uzun yıllar etkisi devam edecek gelişmelerin başlangıcı olacaktır. Kovid-19 ile beraber, bu sürecin daha da hızlandığını görüyoruz. Nasıl ki 20. yüzyılda Ortadoğu’da petrol odaklı bir mücadele varsa, bu yüzyılın da temel odak noktası enerji konusu olacaktır. Doğu Akdeniz’deki potansiyel enerjinin devletlerin kalkınmasındaki rolünü düşündüğümüzde, normalleşmelerin bu yönünü de iyi görmek gerekir. Özellikle devletlerin pandemi sonrası girdiği ekonomik çalkantılar, çıkar odaklı birliktelikler meydana getirmektedir. Ama unutulmamalıdır ki, bölgede “İsrail gazı” olarak lanse edilen enerji, esasen Filistinlilerin elinden alınan haklardır. Filistin’in olmadığı Doğu Akdeniz merkezli bir normalleşme adımı, Filistinlilerin yıllardır abluka altındaki hayatını daha da perçinleyecektir.

Türkiye ile İsrail arasında geçtiğimiz senelerde de bir yakınlaşma olmuş ve o süreçte Mavi Marmara davası hukuksuzca sonlandırılmıştı. O günden bu güne neler değişti anlatabilir misiniz?

O günden bugüne değişmeyen tek şey İsrail’in zalim ve barbar turumu olmuştur. Bu davaların düşürülmesi Türkiye hukuk tarihine bir kara leke olarak düşmüştür. Mavi Marmara katılımcılarının ulusal ve uluslararası arenada hukuk mücadelesi hâlâ devam etmektedir. Adaleti tesis etmek devletin en temel görevidir. Mavi Marmara davalarına hukukun iade-i itibarının gerçekleşmemesi, Türkiye’nin uluslararası egemenlik haklarından ilk defa vazgeçmesinin göstergesidir. Akdeniz’de, uluslararası sularda kendi vatandaşlarına bu kanlı saldırının hesabını görmeden işgalci Siyonist devletiyle yeni bir hesap içerisine düşmesi, ülkenin hukuk geleceği adına çok üzücüdür. Ayrıca 31 Mayıs 2010 günü yaşanan kanlı baskın sadece Mavi Marmara gemisine yapılmamıştır. İskenderun’da bulunan Türk Deniz Kuvvetleri Deniz İkmal Destek Komutanlığına yapılan saldırıda 6 askerimiz şehit olmuş ve 7 askerimiz de ciddi şekilde yaralanmıştır. Bu saldırı, terör devleti İsrail’in fonladığı PKK aracılığı gerçekleşmiş bir saldırıdır. Aynı gece yaşanan bu saldırının iç gündemi bulandırmak adına olduğu saklanamaz bir gerçektir. Buna ek olarak Mavi Marmara’nın yola çıkması da, sonrasında ödenen bedel de, Filistinlilerin yaşadığı ablukayı kaldırmaya yönelikti. İsrail, Mavi Marmara anlaşması sonrası dahil Filistinlilere yönelik hak ihlallerini artırarak devam ettirmiştir.

Mavi Marmara katılımcılarının bu süreçten beklentisi nelerdir?

Mavi Marmara katılımcılarının tek beklentisi, Filistin’in işgalci Siyonist çetelerin elinden kurtulmasıdır. Bu Siyonist çete, kendisine ait olmayan enerji kaynakları üzerinden gelir elde etmeye, Filistin’in sadece tarihi, kültürel bütünlüğünü değil, geleceğini de çalmaktadır. Siyonist İsrail devleti sadece işgalci değil, aynı zamanda haydut ve hırsızdır. Genelde Filistin, özelde de Gazze’nin açıklarında bulunan ve uluslararası deniz hukukuna göre sadece Filistinlilerin hakkı olan bu gaz rezervlerinde, anlaşma yapılması gereken tek mercii Filistinlilerdir.

Türkiye, kendi dış siyasetini belirleyebilecek ve prangalarından kurtulmaya başlamış bir ülkedir. Mavi Marmara Derneği olarak Türkiye’nin ‘normalleşme’ adlı bu sürecin, uzun vadede bölgede kronikleşecek birtakım problemlerin kapısını aralayacağını düşünüyoruz.

Şu asla unutulmamalıdır:

Bölgedeki değişimleri ve ihtiyaçları göz önüne aldığımızda, bu süreçte İsrail’in Türkiye’ye ihtiyacı olduğu net bir şekilde gözükmektedir. İsrail bir devlet değil, Ortadoğu’da bulunan işgalci bir terör örgütüdür. İllaki bir normalleşme istiyorlarsa, parayla finanse ettikleri diğer terör örgütleriyle dostluklarını pekiştirebilirler.

BEKİR ŞİRİN,MİLLİ GAZETE

Yorumlar