2022 YILINDA SİYONİST REJİMİN İRAN PROJESİ

İsrail Başbakanı Naftali Bennett’in Reichman Üniversitesi Politika ve Strateji Enstitüsü’nün Güvenlik ve Politika Konferansında yaptığı konuşmanın tam metni: 

Görüntülenme: 752 Tarih: 09 Şubat 2022 20:07
2022 YILINDA SİYONİST REJİMİN İRAN PROJESİ

Herkese merhaba.

Otuz yıldır İsrail’in en önemli düşmanı İran İslam Cumhuriyeti olagelmiştir. Ülkenin İran tehdidiyle uğraşmak için yatırım yaptığı – askeri, diplomatik, ekonomik, teknolojik, gizli ve açık – kaynaklar muazzamdır.

Görünüşe göre böyle uzun bir zaman periyodunun ardından neleri başardığımıza ve bu büyük çabaları yeniden düzenlemeye ihtiyacımız olup olmadığını incelemeye ihtiyacımız var. Eğer açık fikirli ve mantıklı bir şekilde bakarsak bu soruya cevabımız evet olacaktır.

Buraya yatırım yaptığımız kaynaklar stratejik seviyede. Ve nükleer alandaki netice taktiksel bir gecikme. Bölgesel yayılma alanında başarısızlık var.

Nükleer mesele ile başlayalım. Bir yılın yarısından az bir süre önce Başbakanlık Ofisine ulaştığım zaman söylem ve eylem arasındaki boşluk beni dehşete düşürdü. “İran’ın nükleer silah edinmesine asla izin vermeyeceğiz” gibi açıklamalarla benim devraldıklarım arasında rahatsız edici bir fark var. Miras aldığımız gerçeklik tek bir cümle ile özetlenebilir: İran nükleer programında daha önce hiç olmadığı kadar ilerlemiştir ve onun zenginleştirme mekanizması daha gelişkin ve büyüktür.

İran nükleer programının yanında buna ilaveten İsrail’i her yönden milis ve roketlerden oluşan çemberlerle sürekli ve ısrarlı bir şekilde başarıyla çevrelemektedir. Son on yılda İran, İsrail Devletinin her penceresine aksetmektedir. Kuzeybatıda, Suriye’de Şii milisler vardır. Kuzeyde Hizbullah. Güneyde Hamas ve İslami Cihad.

Kudüs Gücü’nden emir alan teröristleri gündüz kovalama metodunun artık bir anlam ifade etmediği zorunlu bir çıkarımdır. Onları gönderenlere gitmemiz lazım.

İkinci Lübnan Savaşı sırasındaki sinir bozucu günlerimde bir soru beni bir gölge gibi kovaladı: Nasıl olmuştu da Merhum Roi Klein İranlı casuslar tarafından öldürülmüş ancak İran bunun bedelini ödememişti?

Bu asimetriyi nasıl kabul etmiştik? İranlılar Tahran’da her türlü zarardan emin bir şekilde otururken bizim oğullarımız Bint Cubeyl ya da Şucaiye’de nasıl öldürülebilirdi?

İkinci Lübnan Savaşı beni uzun bir yolculuğun ardından politikaya götürdü. Şimdi ben başbakanım, iyi dostum Roi’yo, Emanuel Moreno’yu ve İsrail vatandaşları ile sürekli şekil değiştiren İran terörü arasında duran diğer bütün İsrail askerlerini unutmadım.

Başbakan olmamın ardından yaptığım ilk şeylerden birisi, görevdeki ikinci haftamda İsrail’in İran meselesi ile ilgili politikasını gözden geçirmeye başlamak oldu. Nükleer konusuna açıkça yoğunlaşsam da bölgede bizimle İran arasındaki soğuk savaşı da ele aldım.

Uzun ancak bilgilendirici bir süreçti ve iki boyutu vardı: mümkün olduğunca düşmanı anlamak ve bizi, şu ana kadar yaptıklarımızı, nerede hatalı ve nerede başarılı olduğumuzu anlamak.

İşte benim çıkarımlarım:

Bir: İsrail açısından asimetri stratejik bir hatadır. Onlar bize – Lübnan’dan, Suriye’den, Gazze’den ve hatta daha uzaktan – vekillerini gönderiyor ve biz haberciyi öldürüyoruz. Bu süren yıpratma sadece onların ekmeğine yağ sürüyor.

İki: Onların saldırganlığına karşı nispi avantajlarımızı – güçlü ekonomimiz, siber yeteneklerimiz, demokrasimiz, uluslararası meşruiyetimiz, karşılıklı sorumluluklarımız – geçmişe kıyasla daha etkili bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Birleşik Devletler işte böyle Sovyetler Birliği’ni mağlup etmişti.

Üç: Bizimle düşmanın arasındaki farkı her yönüyle açmalıyız. İsrail Devleti güçlü bir devlettir ancak daha da güçlü olması gerekiyor. Çok daha güçlü. Buna ulaşmak için küresel ölçekte rekabetçi ve büyüyen bir ekonomiyi garanti altına almalıyız ve bu refah daha güçlü olmaya yatırılmalı: füzelere, siber güce, lazerlere ve bir dizi teknolojiye. Bu tür muhkemleştirme şüpheye yer bırakmaz ve bizi test etmeye kalkanların hevesini kırar.

Son çıkarım bir öncekinden çıkıyor ve Siyonist etosun nüvesiyle ilgilidir: inisiyatif, eylem. Erteleme, her zaman ne yapılması gerekiyorsa onu yap. İsrail Devleti her durum ve her politik koşulda eylem yeteneklerini ve faaliyet özgürlüğünü muhafaza etmelidir.

Burada duraksamak ve etrafımıza, İsrail’in Kasım 2021’de durduğu yere panaromik bir bakış atmak istiyorum. Dostlarım, ülkemiz doğru yönde ilerliyor.

Siyasi karışıklığı durdurduk, bir hükümet kurduk, bütçeyi geçirdik ve istikrarı tekrar sağladık. Korona virüs salgınına karşı mükemmel bir mücadele verdik.

Ekonomimiz açık ve bu da bize yıllık yüzde 7 gibi olağanüstü bir kalkınma sağladı. Salgının on yıl sürmesi gibi uç bir senaryoda bile İsrail’in hastalıkla birlikte ancak ona teslim olmadan normal bir yaşam sürmesi için gerekli aygıtları oluşturduk.

Bizim dış ilişkilerimiz dünyadaki yakın ve uzak pek çok ülkeyle boy atıyor.

Bizi Siyonizm in başlangıcından bu yana tanımlayan komşularımızla kavgamız bizi çok az tanımlıyor.

Son birkaç ayda onlarca diplomatik mesaj aldım. Her birinde liderler bana neredeyse sadece İsrail’deki inovasyondan, aşılardan ve hemen hemen bütün alanlarda işbirliğinden bahsediyordu.

İsrail Devleti güçlü, başarılı ve dünyaya açıktır.

Bunun karşısında İran İslam Cumhuriyeti vardır. Bizim aradığımız bir düşman değil, kendisiyle bir sorunumuz olmayan bir halk, umutsuzluğunu meşrulaştırmak için 40 yıl önce Büyük Şeytan ve Küçük Şeytan kavramlarını kullanan ve bize Küçük Şeytan rolü veren bir rejim.

İran, ben bu noktanın üzerinde fazlaca duracağım zira onu şişirip kendimizi korkutmaya eğilimliyiz, bizim gördüğümüz gibi bir dev değildir. İnsanların düşünmeye meyyal olduğundan çok daha savunmasızdır. Rejim 1979’dan bu yana en uç noktadadır. Devrim Muhafızları bu rejimin pratik halidir.

Son birkaç gündür İsfahan’daki gösterileri yakından izliyorum. Bu, kendi vatandaşlarına su sağlayamayan bir rejimdir. Su. Zayıf ekonomili bir rejimdir ve yönetim yozlaşmıştır ve şiddet ve korku ile yönetmektedir.

Genel olarak ve kendilerine çizdikleri imajın aksine İranlılar intihara hevesli değildir. Onların hayatları değerlidir. İranlı ailelerin ortalama iki çocuğu vardır. Onlar adına şiddet kullanmaları için Afgan ve Yemenli gönüllüler bulmayı her zaman tercih edeceklerdir. Bunu her zaman Suriye’de görüyoruz.

İsrail ile İran arasında süregelen savaşın önemli bir noktasındayız. Aslında bu savaş bütün bölgenin altını oyan aşırılık yanlısı İslamcı bir rejime karşı bütün dünyanın savaşıdır. Her zaman,nükleer bir şemsiye altında Şii egemenliği başarma yolunda ilerleyen bir rejime karşı.

Umarız dünya gözünü kapamaz ancak yaparsa bizim böyle bir niyetimiz yok.

Karmaşık bir dönemin başındayız. En iyi dostlarımızla anlaşmazlıklar da olabilir. Bu ilk olmayacak. Herhangi bir olayda, KOEP’e dönülse bile, İsrail bu anlaşmanın bir tarafı olmayacak ve bu anlaşmayla bağlanmayacaktır.

2015’teki ilk anlaşmanın ardından yaptığımız hata tekrarlanmayacak. O zaman bütün itiraz seslerine rağmen anlaşmanın imzalanmasının ardından biz uyku hapı almış gibi etkilendik. İsrail Devleti uykuya dalıverdi. Başka şeyler de bizi meşgul etmişti.

Bu hatadan ders çıkaracağız. Eylem özgürlüğümüzü koruyacağız.

Hanımlar ve beyler,

İsrail Devleti daha başından itibaren zorluk ardına zorlukla karşılaştı. Burada barış içinde yaşamamıza müsaade etmediler. Ancak halen burada yaşıyoruz. Her yıl yükseliyor ve daha derinlere kök salıyoruz. Birkaç grup ve taburu küçük bir orduya ve bölgesel bir güç merkezine dönüştürdük. Uzaktaki zayıf bir Yahudi yerleşiminden göçmenleri kendine katan bir ülke çıkardık. Ulusal yalınlığı dünyadaki en müreffeh, en zinde ve en inovatif ekonomiye dönüştürdük.

Bu değişimler bize şekil verdi, daha güçlü yaptı ve büyük bir dereceye kadar bize kimlik verdi. Bunları yapmaya da devam edecek."

KUDÜS ANALİZ

Yorumlar