SURİYE'DE YAŞAYAN FİLİSTİNLİ MÜLTECİLER ZOR DURUMDA

img
SURİYE'DE YAŞAYAN FİLİSTİNLİ MÜLTECİLER ZOR DURUMDA

Suriye’de yaşayan Filistinli mülteciler, Esed döneminde sahip oldukları özel hukuki statü ve sosyal haklara rağmen, HTŞ yönetimi altında siyasi baskılar, yasal statü değişiklikleri ve insani yardımların ciddi biçimde azalmasıyla giderek artan bir belirsizlik içinde yaşıyor.

YDH'nin haberine göre, ortak bir temsil mekanizmasının bulunmaması ve hukuki güvencelerin zayıflaması, bu topluluğun geleceğe dair endişelerini derinleştiriyor. El-Meyadin yazarı Katya İbrahim’in kaleme aldığı analiz, Suriye’deki Filistinli mültecilerin yasal statüsünden insani krizlere, siyasi kısıtlamalardan geleceğe dair kaygılara kadar uzanan geniş bir tabloyu ortaya koyuyor.

İbrahim’e göre, bölgenin karmaşık jeopolitik dengelerle şekillendiği bir süreçte Suriye’deki Filistinliler, hem hukuki konumlarını hem de vatandaşlık ihtimalini tartışmaya başlamış durumda.

Heyet Tahrir eş-Şam’ın “İsrail” ile ilişkileri normalleştirmeye yönelik girişimleri, bu toplulukta ciddi endişelere yol açıyor.

Gazeteci İbrahim, Suriye’deki Filistinlilerin üç ayrı dalga halinde ülkeye geldiğini belirtiyor: 1948’deki Nakba sonrası gelenler, 1967 savaşının ardından yerleşenler ve 1970’te Ürdün’deki çatışmalar sonrası sığınanlar.

2011 öncesinde Suriye’de yaklaşık 600 bin Filistinli mülteci bulunuyordu ve bunların büyük bölümü 14 farklı kampta yaşıyordu. En bilinen yerleşim alanı, “Filistin diasporasının başkenti” olarak tanımlanan Yermuk Kampı’ydı. Savaşın ardından ülkeyi terk eden Filistinli sayısına ilişkin kesin veri bulunmamakla birlikte, insan hakları kaynakları bu sayının yaklaşık 200 bin olduğunu tahmin ediyor.

Suriye’deki Filistinliler, uzun yıllar boyunca Suriyelilerle eşit medeni haklara sahip özel bir statüyle yaşadı. Bu durum Filistin diasporasında başka hiçbir ülkede görülmedi. Eğitim, sağlık ve istihdam haklarından yararlanabiliyorlardı; ancak siyasi haklar bu statü kapsamına girmiyordu.

HTŞ döneminde baskılar ve kısıtlamalar
Yıllar boyunca Suriye, Filistinli direniş grupları için güvenli bir liman işlevi gördü; onlara eğitim, barınma ve siyasi koruma sağladı. Ancak Beşşar Esed rejiminin Aralık ayında devrilmesinden sonra, HTŞ yönetimi bu gruplara karşı baskılarını artırdı.

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi – Genel Komutanlık lideri Telal Naci tutuklandı, kısa süre sonra serbest bırakıldı ancak ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Örgütün tüm ofisleri kapatıldı, birçok grubun mal varlıklarına ve banka hesaplarına el konuldu. Hamas’ın Şam’daki faaliyetleri ise eski rejimle yaşadığı siyasi kopuştan sonra yeniden başlatılmadı.

Ayrıca, bazı Filistinli medya kuruluşlarının ofisleri kapatıldı; bunlar arasında Şam merkezli Radyo el-Kuds da bulunuyor. HTŞ yönetimi tüm siyasi faaliyetleri yasaklarken, sadece belirli hayır kurumları aracılığıyla insani yardımların sürdürülmesine izin verdi.

Eylül ayında HTŞ’nin sözde “adalet bakanlığı”, Yüksek Yargı Enstitüsü’ne giriş şartlarını düzenleyen 1590 sayılı kararı yayımladı. Kararda, adayların “en az beş yıldır Suriye vatandaşı olmaları gerektiği” belirtildi; önceki metinlerde yer alan “veya buna eşdeğer kabul edilenler” ifadesi (Filistinliler için geçerli olan hüküm) kaldırıldı.

Bunun yanı sıra, Filistinli lisansüstü öğrenciler artık yabancı öğrencilere uygulanan yüksek harçları ödemek zorunda bırakıldı.

Nüfus kayıt belgelerinde “Filistinli mülteci” ifadesi yerine “ikamet eden yabancı” ibaresi kullanılmaya başlandı; sığınma tarihi kayıtlardan silindi ve kimlik numaralarında yapılan değişiklikle belgeler yeniden düzenlendi. HTŞ’nin sözde içişleri bakanlığı, bu uygulamaları teknik bir hata olarak açıklasa da, düzenlemelerin devam etmesi halinde kalıcı bir statü değişikliği öngörülüyor.

Avukat Cemil Süleyman, El-Meyadin’e yaptığı değerlendirmede, Suriye’deki Filistinlilerin onlarca yıldır yabancılardan ayrılan özel bir yasal statüye sahip olduklarını hatırlatarak şunları söyledi:
“Filistinliler, Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı’na bağlı Genel Filistinli Arap Mülteciler Kurumu’na kayıtlıydı. Mülteci statüsünün kaldırılması, yeniden yerleştirme veya zorla göçün habercisi olabilir. Böyle bir durumda giriş vizesi zorunlu hale gelir, ikamet süreleri sınırlanır, kamu görevleri ve mülk edinme hakları kısıtlanabilir.”

Süleyman, bu durumun toplulukta ciddi endişelere yol açtığını vurguladı:
“Bazı kesimler vatandaşlık verilmesini insani bir çözüm olarak görüyor, ancak çoğunluk bunu ulusal kimlik ve dönüş hakkı açısından tehdit olarak algılıyor. Ayrıca, Suriye’nin İsrail’le olası bir anlaşmaya yönelmesi, haklarımızın nasıl etkileneceği konusunda kaygıları artırıyor. Dahası, Suriye’de Filistinlileri temsil eden ortak bir otorite bulunmuyor.”

UNRWA krizi ve insani durumun kötüleşmesi
Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA), Suriye’deki faaliyet bütçesini ihtiyaç duyulan miktarın yalnızca %16,72’sine düşürdü.

Suriye’de faaliyet gösteren yardım kuruluşlarının büyük çoğunluğu Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı’na bağlı olduğundan, Filistinli mülteciler bu kuruluşlardan yararlanamıyor. UNRWA verilerine göre, Suriye’deki Filistinli mültecilerin %90’ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Ajansın bütçe krizi, İsrail hükümetinin 2025 başından itibaren işgal altındaki Filistin topraklarında UNRWA’nın faaliyetlerini sonlandırmayı hedefleyen yeni yasaları nedeniyle daha da derinleşiyor.

UNRWA İletişim Direktörü Juliette Touma, mevcut durumu şu sözlerle özetledi:
“2024 sonunda ciddi bir mali açık oluştu. Suriye programlarına ayrılan kaynaklar, gereken miktarın sadece %16,72’sine indirildi. Bu, temel ihtiyaç fiyatlarının artmasıyla birlikte, çocuk işçiliği ve erken evlilik gibi olumsuz sonuçlara yol açabilir.”

Touma, kamplardaki koşulların giderek ağırlaştığını belirterek, İdlib, Lübnan, Ürdün ve diğer ülkelerden geri dönen Filistinlilerin acil nakit ve gıda desteğine ihtiyaç duyduğunu, ancak bu yardımların geleceğinin büyük ölçüde uluslararası toplumun desteğine bağlı olduğunu ifade etti.



Makaleler

Döviz Kurları

Güncel

Hava Durumu

Link kopyalandı!