HAMAS'I SİLAHSIZLANDIRMA ÇABALARININ PERDE ARKASI

img
HAMAS'I SİLAHSIZLANDIRMA ÇABALARININ PERDE ARKASI

Islamic World News portalı, Batı ve bazı Arap ülkelerinin gündeme getirdiği “Hamas’ın silahsızlandırılması ve Gazze’nin Filistin Yönetimi’ne devredilmesi” planını ele aldı.

YDH'nin haberine göre, yazıda, bu girişimin İsrail’in uzun vadeli stratejisinin bir parçası olduğu, gerçek hedefin ise Gazze halkının zorla göç ettirilmesi ve “Nil’den Fırat’a” projesinin hayata geçirilmesi olduğu vurgulandı. Ayrıca Batıcı İranlı aydınların karşı-devrimci bir çizgi izlediği, Arap rejimlerinin ise İsrail’in çıkarlarına hizmet ettiği belirtildi. Sonuç itibarıyla İsrail’in bölgeyi parçalamaya ve krizlere sürüklemeye yönelik planlarının doğrudan İran’ı da hedef aldığı kaydedildi.

Avrupa Birliği, Fransa, İngiltere ve Katar, Suudi Arabistan ile Mısır’dan oluşan bir koalisyon, Gazze’deki sorunu çözmek amacıyla Hamas’ın silahsızlandırılması ve yönetiminin Filistin Yönetimi’ne bırakılması konusunda mutabakata vardı. Ancak asıl dikkat çekilmesi gereken, bu “ortaçağ mutabakatı”nın perde arkasıdır. Peki Araplar ve Batılılar nasıl oluyor da bir halkın geleceği ve kaderi hakkında böylesine rahat karar verebiliyor? Onlara bu yetkiyi kim verdi? Ve bu kararların arka planı ne zaman şekillenmeye başladı?

Yazar, daha önce kaleme aldığı bir makalede Arap rejimlerinin İsrail yanlısı tutumunun tarihsel kökenlerine değinmişti. Arap-İsrail ilişkilerinin geçmişi yeni değil; fakat uzun yıllar boyunca bu yakınlık gizlilik içinde yürütülüyordu. Halklarının İsrail’e duyduğu derin nefreti bilen Arap liderler, ilişkilerin açığa çıkmasından çekiniyordu. Ancak İran ve direniş cephesinin Lübnan, Suriye ve Irak’ta yaşadığı gerilemeler, Arap rejimlerine İsrail’le açıkça yakınlaşma fırsatı sundu. İbrahim Anlaşmaları ve son dönemdeki temaslar, bu gizli ilişkilerin artık gün yüzüne çıkmasından ibaret.

Batı yanlısı Arap yönetimlerinin önceliği, yeraltı kaynaklarını kullanıp kendi refahlarına harcayabilmek için bölgeyi istikrara kavuşturmak. Ancak Filistin meselesi ve İran’ın devrimci çizgisi bu sürecin önündeki en büyük engeller. Bu nedenle her iki mesele de ortadan kaldırılmak isteniyor; bedeli bölge halklarının kanı olsa bile.

Bir yıl öncesine kadar Suriye’nin bu kadar hızlı çökeceği, Hizbullah’ın sıkışacağı ve İran sınırlarında işgalci adımların duyulacağı öngörülmüyordu. Bugün ise bu acı tablo gerçeğe dönüşmüş durumda. Arap rejimleri, yıllardır yatırım yaptıkları projelerin sonuçlarını almak için hevesli; hedef ise önce Filistin davasını, ardından İran’ı tasfiye etmek.

Bölgedeki işbirlikçi Arap yönetimleri adeta İsrail’in diplomasi ve maliye bakanlığını üstlenmiş gibi hareket ediyor. İsrail ise doğrudan Gazze’deki katliamı ve direnişin fiziksel tasfiyesini yürütüyor. Bu noktada Batıcı İranlı aydınların rolü de önem taşıyor. Onlar, İsrail ve ABD ile normalleşmeyi meşrulaştırmak için zemin hazırlıyor. Milliyetçiliği ümmet anlayışının önüne koyarak devrimci İslam’ı sınırlandırmaya çalışıyorlar. Bu yaklaşım, devrimi içe kapatmak ve Batı’ya teslim olmak anlamına geliyor.

Tarihsel örneklerle yapılan kıyaslamalarda Sovyetler Birliği’nin dağılmasına yol açan ideolojik kırılmalar hatırlatılıyor. Stalin’in Komintern’i feshetmesi, komünizmin evrensel iddiasından vazgeçişin işareti olmuştu. Bugün Batıcı İranlı aydınların devrimci İslam’ı durdurma çabası, benzer bir darbe olarak yorumlanıyor.

Asıl mesele, İsrail’in bölgesel stratejisidir. Gazze’nin Filistin Yönetimi’ne devredileceği yönündeki söylemler bir aldatmacadan ibaret. Netanyahu, daha önce yaptığı açıklamalarda Gazze’de uzun vadeli güvenlik kontrolü kuracaklarını belirtmişti. İsrailli bakanların sözleri ve Trump’ın tehcir planı da bu niyeti gözler önüne seriyor. Hamas’ın silahsızlandırılması, Gazze halkının sürgün sürecinin başlangıcı olacaktır. Nihai hedef ise Nil’den Fırat’a uzanan proje.

İsrail’in eski askeri istihbarat şefi Şlomo Gazit, “Lilliputlaştırma” stratejisini dile getirmişti. Bu strateji, Batı Asya ülkelerini küçük, güçsüz parçalara bölerek İsrail’in üstünlüğünü garanti altına almayı amaçlıyor. Libya bunun en çarpıcı örneği; parçalanmış, devletsiz, kaosun ortasında, kaynakları sömürülen bir ülke. İsrail’in hedefi tüm bölgeyi bu hale getirmek; ardından İran, Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır da sıraya girecek.

ABD ve Batı da bu planın ortağıdır. Osmanlı sonrası İngiltere’nin Batı Asya’yı parçalama stratejisi, bu sürecin temelini oluşturuyor. 1979’daki İslam Devrimi bu hesapları bozmuş olsa da Batı için İran’ın parçalanması hâlâ öncelikli bir hedef.

Sonuç olarak Arap rejimleri, İsrail’in “Nil’den Fırat’a” hayalini gerçeğe dönüştürmek için onun işgal ve katliam makinesine ortak oldu. Ancak er ya da geç kendi sonlarıyla yüzleşecekler. Bölgedeki en önemli denge unsuru İran’dır; İran’ın zayıflaması veya düşmesi halinde İsrail’in tüm bölgeyi yutacağı belirtiliyor. İsrail bugün Batı’nın “tarihin sonu” tezinin uygulayıcısı ve küresel sömürgeciliğin yeni çağının öncüsü konumundadır.



Makaleler

Döviz Kurları

Güncel

Hava Durumu

Link kopyalandı!