SEYYİD ABDULMELİK EL HUSİ'DEN ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

img
SEYYİD ABDULMELİK EL HUSİ'DEN ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

Ensarullah lideri Seyyid Abdülmelik El Husi başta Gazze olmak üzere bölgede yaşanan son gelişmelerle ilgili çok önemli açıklamalarda bulundu.

Ensarullah Hareketi Lideri Seyyid Abdülmelik El Husi'nin konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:

• Beşinci ayına giren kuşatma boyunca Gazze halkının çektiği acılar her geçen gün daha da derinleşiyor. Yardımların Gazze Şeridi’ne girişinin engellenmesi, bu insani felaketin başlıca sebebidir.
• Gazze kuşatması, bazı Arap ve Batılı ülkelerin açık iş birliğiyle yürütülmekte; bu da eşi benzeri görülmemiş bir açlık faciasının oluşmasına katkı sağlamıştır.
• ABD Başkanı, bu büyük suça açık destek verdiği hâlde, yaşananları yalnızca “üzücü” ve “felaket” olarak niteliyor. Oysa kendisi doğrudan bu cinayetlerin ortağıdır.
• Gazze'deki trajedinin detayları, insanlık için bir utanç vesikasıdır. Başta Müslümanlar ve Araplar olmak üzere tüm dünya, bu vahşet karşısında sınıfta kalmıştır.
• Amerikan bombalarıyla donatılmış İsrail uçakları, çocukları, kadınları, sığınmacıları ve ekmek peşindeki masumları hedef almaya devam ediyor.
• Bu ABD-İsrail ortak yapımı ölüm tuzaklarında şehit ve yaralı sayısı çok yüksek. İşlenen cinayetler, tarif edilemeyecek derecede vahşi.
• Silah taşıyan Amerikalılar, doğrudan Gazze’deki saldırılara katılıyor. Bizzat Amerikan subayları, bu gerçeği açıkça itiraf ediyor.
• Bir Amerikalı subay, bu ölüm tuzaklarının baştan itibaren Filistin halkını katletmek amacıyla tasarlandığını ifade ediyor.
• Bu hafta Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınlar şimdiye kadarki en yoğun düzeyde gerçekleşti. Sadece bir günde 3969 siyonist, aralarında azılı suçluların da bulunduğu bir grup hâlinde Mescid-i Aksa’yı bastı.
• Mescid-i Aksa’nın kutsiyetine yönelik bu ihlallere sessiz kalmak, Müslümanlar için bir utançtır. Bu sessizlik, kutsal bir sorumluluğun hiçe sayılmasıdır.
• Sessizliğin bedeli ağırdır. Zira işgalci rejim, Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine hayal ettikleri sözde tapınağı inşa etmeyi hedefleyen planını adım adım uyguluyor.
• İsrail, Mescid-i Aksa üzerinde zaman ve mekân bakımından bir bölünmeyi fiilen kabul ettirmek istiyor. Bu çok tehlikeli bir adımdır.
• Mescid-i Aksa konusunda gösterilen ihmalkârlık, Müslümanlar için hem Allah katında hem de siyonist düşmanla olan mücadelelerinde ağır sonuçlar doğuracaktır.
• İşgalci rejim, Kudüs’ü Yahudileştirme çabalarına hız vermiş durumda. Yeni yerleşim alanları oluşturuluyor, Filistinlilerin evleri yıkılıyor.
• Hedef, Kudüs’teki kadim Filistin varlığını giderek daraltmak ve yok etmektir.
• Ayrıca, bu hafta içinde Kudüs’teki bazı imamlar ve hatipler, işgalci rejim tarafından Mescid-i Aksa’dan uzaklaştırıldı.

•  Siyonist düşman, Batı Şeria'da her türlü saldırı yöntemine başvurarak saldırılarına devam etmektedir.
•  İşgalci yerleşimciler, doğrudan İsrail ordusu olarak adlandırılan suç şebekesinin koruması altında kapsamlı bir program yürütmektedir.
•  Düşmanın Batı Şeria’daki planı; saldırılar, ihlaller, tarım arazilerinin tahribi, yakılması, gasp edilmesi ve ürünlerin yok edilmesi gibi çok boyutlu bir yıkım sürecidir.
•  Batı Şeria’daki saldırıların boyutu büyük olup, bazı istatistiklere göre 1800’ü aşan saldırı gerçekleştirilmiştir.
•  Filistin Yönetimi, Batı Şeria’da halkı korumak için hiçbir çaba sarf etmemekte; bilakis, çeşitli şekillerde İsrail’le iş birliği yapmaktadır.
•  Yönetim, "güvenlik koordinasyonu" adı altında mücahitleri hedef almak için düşmanla ortak hareket etmektedir.
•  Filistin Yönetimi, akıl almaz bir ısrarla başarısız ve yanlış olan “müzakere ve barış” yolunu savunmaya devam etmektedir.
•  Bu tercih tamamen sonuçsuz kalmış, onlarca yıl boyunca İsrail, Filistin Yönetimi ile yaptığı hiçbir anlaşmaya riayet etmemiştir.
•  İsrail’in karakterinde ve ideolojisinde hile, vefasızlık ve ihanet vardır. Onlar, “ötekiler” olarak gördükleriyle yapılan anlaşmaları bağlayıcı saymazlar.
•  Kur’an-ı Kerim, Yahudilerin anlaşmalara ve ahitlere sadık kalmadığını açıkça beyan etmektedir.
•  Şu anda düşman, iki seçenekten birini uygulamayı planlamaktadır: Ya Gazze Şeridi’nin tamamını işgal etmek ya da bazı bölümlerini kontrol altına almak.
•  Düşmanın kararsızlığı, karşı karşıya kalacağı ağır bedellerden kaynaklanmaktadır.
•  Eğer Gazze’nin tamamını işgal etmeye kalkışırsa, bu ona ağır ve yıkıcı bir maliyet getirecektir.
•  İsrail, Amerika’dan Gazze’deki saldırılar için onay aldığını açıklamıştır. Bu da ABD’nin desteğinin tüm boyutlarıyla sürdüğünü göstermektedir.
•  Ancak Siyonist düşmanın Gazze’deki herhangi bir tırmanışı başarısızlığa mahkûmdur. Büyük katliamlar işlese dahi hedeflerine ulaşamayacaktır.
•  Allah’ın izniyle düşman, Gazze üzerindeki tam kontrolü sağlayamayacak ve bu savaşı kazanamayacaktır.
•  "İsrail ordusu" ağır kayıplar vermiş, yapısı sarsılmış ve savaşma kabiliyeti zayıflamıştır.
•  Bizzat İsrailli komutanlar, Gazze’yi rahatça işgal edemeyeceklerini ve büyük bedeller ödeyeceklerini kabul etmektedir.
•  Direniş, düşmanın tam işgali gerçekleştirecek güce sahip olmadığını, aksine uzun bir yıpratma savaşında boğulacağını açıkça göstermektedir.
•  Eğer düşman Gazze’yi tamamen işgal etmeye kalkışırsa, bu, elindeki esirlerin akıbetini umursamadığını ortaya koyar.
•  Gazze’deki esirler, bölge halkı gibi açlık ve yoksunlukla mücadele etmektedir.
•  İsrail’in herhangi bir saldırı kararı – ister kısmi ister tam olsun – Amerikan onayına dayanmaktadır. Bu, ABD'nin ortaklığı ve desteği anlamına gelir. Aynı zamanda bazı Arap rejimlerinin ihaneti ve genel Arap dünyasının sessizliği de bu süreci kolaylaştırmaktadır.
•  Asıl acı veren durum Arap dünyasının halidir; ortaya konan girişimler, vizyonsuzluk ve dağınıklık içindedir.
•  Arap ülkeleri, Filistin halkını kurtarması için ABD’ye ve Avrupa’ya yalvarmakla meşguldür.
•  “İki devletli çözüm” konferansı gibi toplantılar, direnişin silahsızlandırılması gibi düşman taleplerine boyun eğen çağrılar içermektedir.
•  Arap dünyasının bu dağınıklığı, ihanet ve Batı’nın Filistin’e yönelik tutumlarını benimsemesi, insanlık adına büyük bir ayıptır.
•  Arap rejimleri, İsrail-Amerikan saldırganlığına karşı akıl dışı ve zavallı seçeneklere sarılmaktadır.
•  Düşman bu kadar vahşi ve saldırgan bir tutum sergilerken, bazı Araplar çıkıp halkların silahsızlandırılmasını savunmaktadır.
•  Arap dünyasının bu “deha ürünü” çözümü, Hamas, diğer Filistinli direniş grupları ve Hizbullah gibi oluşumların silahlarını bırakmasını önermektedir.
•  Bu akılsızca önerinin tek kaynağı, İsrail ve Amerika’nın talepleridir; halkların yararına olduğuna dair hiçbir mantıklı gerekçesi yoktur.
•  Bu saçma öneri, düşmanın planlarını kolaylaştırmakta, ona dirençsiz bir zemin hazırlamaktadır. Dünyada bu kadar düşman yanlısı bir öneriyi savunan başka bir millet yoktur.
•  İşgale uğrayan, mazlum bir halka silahsız kalması gerektiğini söylemek en hafif ifadeyle ahmaklıktır.
•  Siyonist Yahudiler tamamen saldırgan, kana susamış ve vahşi bir yapıdadır. Buna rağmen bazıları çıkıp halkların savunma gücünü sıfırlamasını istemektedir!

•  Tüm dünya bilir ki, düşmanlara ve tehlikelere karşı durmak, zalimlere ve suçlulara karşı koymak için askeri güç, en temel gerekliliklerden biridir.
•  Düşman, silah meselesine dair kendi bakış açısını dayatmaya çalışıyor; bu ise son derece tehlikeli bir aldatmacadır.
•  Amerika’ya bağlılık gösteren taraf, onun tezlerini benimsemiş ve bu nedenle, meselenin hakikatini tamamen görmezden gelerek, İsrail’in çıkarlarına hizmet eder hâle gelmiştir.
•  Filistin meselesi bu yıla özgü değildir; Filistin halkının temel sorunu, başından beri siyonist tehdide karşı askeri olarak hazırlıksız olması ve Arap dünyasından yeterli desteği görememiş olmasıdır.
•  İsrail’in Filistin’i işgal etmesini mümkün kılan başlıca sebeplerden biri, silah eksikliği ve Filistin'de halkı koruyacak güçlü bir askeri yapının inşa edilmemiş olmasıdır.
•  Eğer Araplar en başından itibaren Filistin halkını güçlü ve askeri bakımdan donanımlı bir şekilde yetiştirmeye yönelseydi, bugün tablo bambaşka olurdu.
•  İsrail’in Lübnan’ı yeniden işgal etmesini engelleyen tek caydırıcı güç, direniştir ve inançlı direnişçilerin ellerinde tuttukları silahtır.
•  Arapların ortaya attığı tez, sorunun silah olduğunu savunur; çözümün de Filistinlilerin ve Lübnanlıların silahsızlandırılmasında olduğunu öne sürer. Bu, kelimenin tam anlamıyla aptalca bir tezdir.
•  Silahsızlanma söylemi, fıtrata aykırıdır; sahada görülen gerçekliklerle de çelişmektedir. Ne bir dayanağı vardır, ne de ciddiye alınacak bir tarafı.
•  Silahsızlanma tezi, aslında Amerika ve İsrail’in talebidir; bazı Arap ülkeleri de maalesef bunu gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu ise son derece üzücü bir durumdur.
•  Müslümanların tamamı, düşmanla yaşanan bu çatışmanın doğasına ve siyonist planları uygulamaya çalışan uzantılarına dair doğru bir bakış açısına sahip olmak zorundadır.
•  Düşmanın mahiyetini ve İsrail ile olan çatışmanın arka planını görmezden gelmek, bazı yönetimlerin ve elitlerin akıl dışı ve felaket doğuran tercihlerini doğurmuştur.
•  İsrailli ya da Amerikalı bir talepte bulunduğunda, bunu yalnızca İsrail’in çıkarları doğrultusunda yapar.
•  İsrail, herkesin çıkarını gözeten adil bir düşman değildir.
•  Amerika da adil bir taraf değildir; ümmetin menfaatlerini umursamaz. Olaylara yalnızca Amerikan-İsrail çıkarları penceresinden bakar.
•  Lübnan ordusu, geçmişte olduğu gibi bugün de ne yetenek, ne imkân, ne de siyasi irade açısından Lübnan’ı koruyabilecek durumda değildir.
•  Tehlike artık daha büyüktür; Lübnan ordusu ise geçmişe nazaran daha da acizdir. Zira koşullar, kapasite ve siyasi karar alma süreci daha da karmaşık hâle gelmiştir.
•  Düşman ve bazı Arap yönetimleri, Gazze’deki direnişi silahsızlandırma söylemini benimsemekte, ancak Gazze için hiçbir şey yapmamışlardır.
•  Tüm seçenekler, düşmanın hakikati ve Filistin davasının özü konusunda gerçek bir bilinç üzerine inşa edilmelidir.



Makaleler

Döviz Kurları

Güncel

Hava Durumu

Link kopyalandı!