GALİBAF İRAN-İSRAİL SAVAŞINA DAİR ÖNEMLİ DETAYLAR ANLATTI

img
GALİBAF İRAN-İSRAİL SAVAŞINA DAİR ÖNEMLİ DETAYLAR ANLATTI

Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf, katıldığı bir televizyon programında, 13 Haziran sabahı siyonist rejimin İran topraklarına saldırısıyla başlayan 12 günlük dayatılmış savaşa dair detayları paylaştı.

İran İslami Şura Meclisi Başkanı, 12 gün süren savaşta siyonist rejimin ABD ile tam bir koordinasyon içinde hareket ettiğini vurgulayarak, “Bu rejimin hiçbir askeri, siyasi ya da uluslararası adımı Amerika’nın onayı olmadan atılmıyor. Aslında savaşın esas kaynağı Beyaz Saray’ın politikalarında aranmalıdır” dedi.

Tesnim Haber Ajansı’nın parlamento muhabirinin aktardığına göre, Meclis Başkanı Muhammed Bakır Galibaf, katıldığı bir televizyon programında, 23 Haziran sabahı siyonist rejimin İran topraklarına saldırısıyla başlayan 12 günlük dayatılmış savaşa dair detayları paylaştı.

Büyük Bir Zafer Kazanıldı 

Galibaf, bu kritik dönemde İslam Devrimi Lideri’nin akılcı komutasına dikkat çekerek, “Allah’ın izni ve liderliğin rehberliğiyle bu büyük zafer kazanıldı. Bugün İran halkı, 40 yıllık mücadelesinin sonucunda öyle bir güç ve kudret seviyesine ulaştı ki hiçbir düşman artık onu zayıflatma imkânına sahip değil” ifadelerini kullandı.

Siyonist rejimin İran’a karşı düşmanlığının kökenine değinen Galibaf, “Bizim problemimiz siyonist rejimle ya da Amerika ile yalnızca İslam Devrimi’nden sonra başlamadı. Bu düşmanlığın kökleri son yüzyılın derin tarihine dayanır. Amerikalılar her zaman İran’ı zayıflatmaya çalıştılar; bu, hem Pehlevi döneminde hem de devrim sonrası devam etti. Onların temel amacı, ya İran’ı kendilerine bağımlı kılmak ya da bağımsız kalması durumunda baskı altına almaktır” diye konuştu.

Galibaf, siyonist rejimin bölgedeki emperyalist bakış açısının temsilcisi olduğunu belirterek, “Bu rejim, İran halkının inanç ve değerleriyle her zaman çelişmiştir. Netanyahu’nun başbakanlığı döneminde bu düşmanlık daha da görünür hale geldi. Netanyahu, İran’a karşı düşmanlığı Filistin meselesinden daha öncelikli görmektedir. Onun asıl hedefi, İran’ın bölgesel ve medeniyet temelli gücünü kırmaktır” dedi.

Siyonist Rejim Üç Temel Amacı Takip Ediyordu 

Son savaşın siyonist rejim açısından stratejik hedeflerini de analiz eden Galibaf, “Onlar üç temel amacı takip ediyordu: Birincisi, İran İslam Cumhuriyeti’nin siyasi yapısını sarsmak ve rejim değişikliğini zorlamak; ikincisi, İran’ın nükleer kapasitesini yok etmek; üçüncüsü ise ülkenin füze gücünü zayıflatmak. Bu hedefler, Netanyahu başta olmak üzere siyonist rejimin savaş ve maliye bakanları tarafından açıkça dile getirildi ve onlara bağlı medya organlarında geniş şekilde işlendi” ifadelerini kullandı.

Galibaf, siyonist İsrail'in bu savaşta ABD ile tam bir koordinasyon içinde hareket ettiğini vurgulayarak, “Bu rejim hiçbir askeri, siyasi ya da uluslararası adımı Amerika’nın onayı olmadan atmaz. Aslında savaşın esas kaynağı Beyaz Saray’ın politikalarında aranmalıdır” dedi.

Galibaf sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak önemli olan şudur ki, düşman her üç hedefinde de başarısız oldu. Hem içerideki hem de dışarıdaki analizciler, hatta Amerika ve Avrupa’daki düşünce kuruluşları bile siyonistlerin hiçbir hedefine ulaşamadığını itiraf ediyor.”

Düşman Hiçbir Hedefine Ulaşamadı 

Galibaf, savaşın yol açtığı kayıp ve hasarlara da değinerek, “Elbette zararları inkâr etmiyoruz; savaş doğası gereği can kayıplarıyla birlikte gelir. Bu çatışmada binin üzerinde insan, büyük çoğunluğu kadın, çocuk ve sivil vatandaşlar olmak üzere şehit oldu. Ancak bu savaş, bizim zaferimizle sonuçlandı. Çünkü düşman hiçbir hedefini gerçekleştiremedi ve bu süreç, bize imkânlarımızı yeniden değerlendirme ve güçlendirme fırsatı sundu” diye konuştu.

Galibaf, elde edilen kazanımların sadece askeri alanda değil, stratejik ve siyasi boyutlarda da çok değerli olduğunu vurgulayarak, “Bu deneyim gösterdi ki, İran milleti, İslami düzen ve silahlı kuvvetlerimiz her türlü tehdide karşı dimdik duruyor ve düşmanların karanlık planlarına asla izin vermiyor” ifadelerini kullandı.

Meclis Başkanı, İran’ın jeopolitik konumuna ve düşmanların uzun vadeli hedeflerine değinerek, “Sadece siyasi meselelerin ötesinde, İran’ın coğrafyası küresel güç dengelerinde belirleyici bir unsur olmuştur. Bu coğrafya, tarih boyunca büyük güçlerin iştahını kabartmıştır” dedi.

Siyonist Rejim ABD ve Batı Tarafından Desteklenmektedir 

Galibaf, “Biz belki ‘siyonist rejimle bir alıp veremediğimiz yok’ diyebiliriz, ama onların İran’ın coğrafyasıyla problemi var. İran, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında tarafsız olduğunu ilan etti, ama bu tarafsızlık kabul edilmedi. Çünkü mesele politika değil, İran’ın coğrafyasıydı” ifadelerini kullandı.

Galibaf, İran’ın bu coğrafyasının zengin medeniyet tarihi, İslam’a, insanlığa, onura, zulme karşı duruşa, bağımsızlığa ve izzete derin bir bağlılığı barındırdığını vurgulayarak, “Böyle bir inanca sahip halkın, böylesine büyük maddi ve manevi kapasitelere sahip bir toprak üzerinde yaşaması, siyonist rejim için kabul edilemezdir. Bu rejim, yayılmacı ve ırkçı fikirler üzerine kurulmuş, tamamen ABD ve Batı tarafından desteklenmektedir” dedi.

Galibaf, “İran’ın politikaları güç üretmese bile, bu coğrafya, tarih ve inançlar kendi başına siyonist rejim ve destekçileri için bir düşmanlık sebebidir. Son savaş gösterdi ki, bazı alanlarda farklı görüşler ve anlayışlar olsa bile, dış tehdide karşı halkımız ve tüm siyasi akımlar, İslam Devrimi Lideri’nin etrafında birleşti” ifadelerine yer verdi.

Meclis Başkanı, İran’ın coğrafi geçmişine değinerek, “İran platosuna bakın; geçmişte şu anki sınırlarımızdan çok daha geniştik. Son 300 yılda, siyasi sistemlerin zayıflığı nedeniyle Bahreyn gibi bazı bölgelerimiz elimizden çıktı. Ancak bugün, İran milleti her türlü saldırıya karşı dimdik durduğunu göstermiştir” dedi.

Saldırının Yöntemine Karşı Hazırlıksızdık

Galibaf, dayatılan savaş döneminde (İran-Irak savaşı) İmam Humeyni’nin liderliği ve o dönemde Ayetullah Hamenei’nin Yüksek Savunma Konseyi’nde doğrudan yer almasına değinerek, “O dönemde de tüm dünya bize karşı durdu; Sovyetler Birliği’nden Amerika’ya kadar Doğu ve Batı birleşmişti. Ama İran milleti ve İslami düzen, Velayet-i Fakih liderliğinde vatanı ve İslam’ı savundu. İmam (r.a) çok net bir şekilde ifade etmişti: İran’da İslam ve vatan birbiriyle iç içedir, bunlar birbirinden ayrılmaz” ifadelerini kullandı.

Galibaf, son savaşın başlangıcına değinerek, “Ana sorulardan biri şu: İran o geceki saldırıya karşı hazırlıksız mıydı? Aslında savaşın kendisine karşı değil, saldırının yöntemine karşı hazırlıksızdık. Bu, siyonist rejimin doğasında var; ne insani sınırlara saygısı var ne de uluslararası hukuk kurallarına. Saldırının ilk dakikalarında bile doğrudan komuta kadememizi hedef aldılar” dedi.

Galibaf konuşmasının devamında, “Gece saat 3’te saldırı, Genelkurmay Başkanını hedef alarak başladı. Onlar, komuta ve planlama merkezlerimizi vurmayı hedeflediler. Sonrasında ise radar merkezlerini hedef alarak gözümüzü kör etmeye çalıştılar. Bu saldırı, planlı bir şekilde ve uydu istihbarat desteğiyle gerçekleştirildi” ifadelerini kullandı.

İslam Devrimi Lideri Çok Akıllıca Bir Karar Aldı 

Meclis Başkanı şöyle devam etti: “Böylesi bir durumda, İslam Devrimi Lideri, Başkomutan olarak çok akıllıca bir karar aldı. Savaşın şokunun ilk saatlerinde gerekli emirleri vererek ve yeni komutanlar atayarak silahlı kuvvetleri hızla toparladı; tıpkı 1980’deki savunma döneminde olduğu gibi.”

Galibaf, “Bu hızlı kararlar sayesinde yalnızca birkaç saat içinde çok güçlü bir yanıt verildi. 1.050 füze ve 350 insansız hava aracı düşman mevzilerine fırlatıldı. Bu büyüklükte ve bu hızda bir saldırı beklenmiyordu. Düşman, radar ve komuta merkezlerini vurduktan sonra İran’ın etkisiz kalacağını sanmıştı ama bu hesap yanlış çıktı” dedi.

Galibaf, “Bu, Devrim Rehberi’nin defalarca dile getirdiği bir hatadır; Amerikalılar ve Siyonistler İran halkını ve İran kültürünü tanımıyorlar” dedi. İran milletinin olayları ve zamanı çok iyi değerlendiren, bilinçli ve analiz yapabilen bir halk olduğunu vurgulayan Galibaf, kritik anlarda halkın canını ortaya koymaktan çekinmediğini belirtti.

Galibaf, “Milletimizin bu bilinci ve feraseti karşısında biz yöneticilerin sorumluluğu kat kat artmıştır. Halkımıza tek kullanımlık bir bakış açısıyla yaklaşamayız. Bu sosyal sermaye bizim en büyük gücümüz, düşmanlarımızın ise en zayıf noktasıdır” ifadelerini kullandı.

Siyonist Rejimin Üç Temel Hedefi Vardı 

Siyonist rejimin üç temel hedefi olduğunu—yönetim değişikliği, nükleer gücün yok edilmesi ve İran’ın füze programının sınırlandırılması—hatırlatan Galibaf, “Ancak hiçbirine ulaşamadılar. Buna karşılık, İran halkı içeride ve yurt dışında eşi benzeri görülmemiş bir toplumsal bütünlük sergiledi. Bu birliktelik ve toplumsal hareketlilik, yürütülen psikolojik savaşta her türlü füze ve İHA’dan daha etkili oldu” dedi.

Galibaf, Siyonist rejimin son savaştaki hedeflerine ve İran’ın bu saldırılara karşı başarılı direnişine değinerek, “Siyonist rejim, İran’ın temel güç unsurlarını ortadan kaldırmayı hedefliyordu. Amaç sadece sistemi devirmek değildi; köklü bir medeniyet ve birleşik bir coğrafyaya sahip olan İran’ı parçalamak istiyorlardı” diye konuştu.

İran halkının, İslam Cumhuriyeti nizamının ülkenin kimliğini, toprak bütünlüğünü ve birliğini koruduğunu çok iyi bildiğini ifade eden Galibaf, “Siyonist rejim, Suriye’de uyguladığı senaryonun aynısını İran’da da hayata geçirmek istiyor. Planları şuydu: önce rejimi devirmek, ardından ülkeyi bölmek” dedi.

Amerika İle Üç Temel Konu Müzakere Edildi 

Galibaf, ülkenin füze kapasitesinin, milli gücün en önemli unsurlarından biri olduğuna dikkat çekerek, “Geçmişten bugüne Amerika ile yapılan tüm görüşmelerde üç temel konu gündemdeydi: nükleer faaliyetler, füze programı ve İran’ın bölgesel etkisi. Biz sadece nükleer konu başlığında müzakere ettik ve her zaman şunu vurguladık: İran, NPT üyesidir ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı çerçevesinde faaliyet göstermektedir. Asla nükleer silah peşinde olmadık, ancak uranyum zenginleştirmeyi meşru hakkımız olarak görüyoruz” ifadelerini kullandı.

Galibaf, “Bilim insanlarımızın suikasta uğraması ve istihbarat saldırılarının amacı sadece o isimleri ortadan kaldırmak değil, ülkenin bilimsel kapasitesini yok etmekti. Ancak bu bilimsel kapasite, bir kültüre ve toplumsal köklere dayanır; suikast ve yaptırımlarla yok edilemez” dedi.

Meclis Başkanı, Siyonist rejimin saldırısına karşılık olarak İran’ın gerçekleştirdiği misilleme operasyonunun ayrıntılarını anlatarak şunları söyledi: “Daha ilk gece, 150 adet füze ateşlemeyi başardık. Irak hava sahası tamamen ABD’nin, Suriye hava sahası ise Siyonist rejimin kontrolünde olmasına rağmen ve tüm imkânlarını kullanmalarına karşın biz onların derinlikteki hedeflerini vurmayı başardık.”

Siyonist Rejimin Hava ve Kara Sahası Bizim Kontrolümüzdeydi 

Galibaf, “Siyonist rejim coğrafi olarak yayılma peşinde, ancak bu savaşta yaşananlar İran’ın ateş gücünü net şekilde ortaya koydu. Füze atan insansız hava araçları, keşif İHA’ları, savaş uçakları ve diğer ekipmanlar devreye sokuldu. Bu süreçte hava savunma alanında da üstünlük sağladık” dedi.

“Biz yalnızca Siyonist rejimin hedeflerine ulaşmasını engellemekle kalmadık, aynı zamanda askeri hedeflerini de hassas biçimde vurduk” diyen Galibaf, “Bu operasyonda Siyonist rejimin hava ve kara sahası tamamen bizim kontrolümüzdeydi. Doğudan güneye kadar araştırma merkezleri, havaalanları, istihbarat üsleri ve askeri sanayi tesisleri nokta atışıyla hedef alındı” ifadelerini kullandı.

Siyonist Rejimin Askeri Doktrini Çöktü 

Galibaf, Siyonist rejimin “toplumsal caydırıcılık” üzerine kurulu askeri doktrininin çöktüğünü vurgulayarak, “Kendilerini en güvenli yer olarak lanse ettikleri vaat edilmiş topraklarda, Demir Kubbe’nin hiçbir füzeye geçit vermeyeceğini söylüyorlardı. Ancak biz nokta atışı füzelerle hassas hedefleri vurduk” dedi.

“Füzelerimiz, Tahran’dan Tel Aviv’e kadar ulaştı, hem de son derece hassas bir güçle. Bir operasyonda, belirli bir saatte yalnızca tek bir füze atıldı ve bu füze çok hassas bir noktaya isabet ederek en büyük kaybı verdirdi. Bu da tam bir istihbarat hâkimiyetini, net keşif kabiliyetini ve hesaplı bir karşılığı gösteriyor” dedi.

Galibaf konuşmasının devamında, “Hatta onların hava savunma sistemlerini dize getirmeyi başardık. Savaşı durdurma çabalarına rağmen, saldırının ilk hamlesini onlar başlattığı için son füzeyi de biz atacağımızı net şekilde belirttik. Bu da sahadaki hâkimiyet ve irademizi ortaya koydu” dedi.

Siyonist Rejim İç Güvenliğini Bile Kaybetti 

“Bizim askeri gücümüz öyle bir seviyedeydi ki, Siyonist rejim bir haftadan fazla savaşacak kapasiteye sahip değildi” diyen Galibaf, “ABD savaşın komutasını doğrudan üstlenmişti ve Siyonist rejim, sahada ABD’nin bir vekili olarak hareket ediyordu” ifadelerini kullandı.

Galibaf, Siyonist rejimin bugün iç güvenliğini bile kaybettiğini belirterek, “Tahran’daki bazı bölgelerde halk tedbir amaçlı şehirlerine geri dönmüş olabilir, ancak işgal altındaki topraklarda yaşayanların bugün sığınacak hiçbir yeri kalmadı. Çünkü onların geri dönebileceği bir ülke yok; zira kendileri gasıp ve gayrimeşru bir yapı” dedi.

Galibaf son olarak, “Bu savaş açıkça gösterdi ki, Siyonist rejim eğer ABD’nin doğrudan desteği olmadan tek başına kalsa, İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı bir hafta bile direnemez. Bizim halkımız, savunma gücümüz ve güçlü liderliğimiz, üç temel güç sacayağıdır ve hiçbir düşman bunu aşamaz” ifadelerini kullandı.

Boom Boom Tel Aviv Şarkısı 1 Milyar İzleyiciye Ulaştı 

Galibaf konuşmasının devamında, bu savaş sürecinde El-Ezher Şeyhi’nin İran’a destek verdiğini, Mescid-i Haram imamının sevinçle İran’ı savunduğunu, Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in destek açıkladığını, İran, Irak ve diğer ülkelerdeki Şii mercilerle birlikte Sünni alimlerin de İran’ın yanında yer aldığını belirtti. “Sanki yeniden tütün fetvası ilan edilmiş gibiydi. Bütün bunlar bizim kazanımlarımızdır” dedi.

Ayrıca “Boom boom; Tel Aviv” şarkısının bir milyar izleyiciye ulaştığını söyleyerek, “Biz İran’da hiçbir zaman böyle bir medya çalışması ve kamu diplomasisi yapamazdık. Ayrıca özgürlükten dem vuranlara İran halkının nasıl tavır aldığını gördük. Ülkesini desteklemek için şarkılar, müzikler yapan insanlar oldu. İsrail ordusuna ‘ölüm’ sloganı atan bir şarkıcı Amerika’ya giriş yasağı aldı. İngiltere’de de Siyonist rejim karşıtlarının ülkeye girişi yasaklandı” ifadelerini kullandı.

Galibaf, İran’ın yalnız olmadığını ve bunun büyük bir milli, bölgesel ve uluslararası sermaye anlamına geldiğini vurgulayarak, “Bugün, Siyonist rejimin vahşetine karşı olan herkes sahaya indi. Bunlar, ülkemiz için kalıcı, büyük zaferler ve manevi değerler olarak değerlendirilmektedir” dedi.

Amerika Doğrudan Savaşa Dahil Oldu 

Toplumda “Amerika ile müzakere yapılıyor mu, yapılacak mı?” sorusunun gündeme geldiğini belirten Galibaf, “Lütfen halkımız ve özellikle gençler bu konuyu dikkatle değerlendirsin” çağrısında bulundu.

Amerika ile müzakere konusunda ise şunları söyledi: “Bir dönem, ‘Neden Amerika ile oturup konuşmuyorsunuz?’ sorusu çokça sorulurdu. Gördük ki, nükleer anlaşma (JCPOA), iyi ya da kötü, güçlü ya da zayıf, artıları ve eksileriyle imzalandı. Ancak 2016 yılında Trump göreve geldiğinde anlaşmayı yırtıp çöpe attı. Buna rağmen, biz yine de bu yıl (dolaylı olarak) müzakere masasına oturduk ve altıncı tur için tarih bile belirlemiştik. İşte tam bu süreçte İsrail bize saldırdı. Amerika da ‘Onlar saldırdı, beni ilgilendirmez’ diyemez, çünkü İsrail Amerika’nın izni olmadan hiçbir şey yapmaz. Nitekim sonrasında Amerika doğrudan savaşa dahil oldu ve sonunda savaşı kendisi durdurdu” dedi.

Amerika’nın “samimiyetinden” söz ettiğimizde kastımız tam olarak budur; elbette bu, hiç konuşmamak anlamına gelmez. Biz, diplomasinin de tıpkı füze gibi bir mücadele yöntemi olduğuna inanıyoruz. Çünkü karşımızda bir düşman var ve onlara güvenmek saflıktır, ancak bu, diyalog kurulmamalı demek değildir. Nitekim nükleer anlaşmada (nükleer müzakerelerde) da konuştuk, ama sonunda anlaşmayı yırtıp attılar. Şimdi de eğer müzakere gündeme geliyorsa şunu bilin ki, biz nasıl zorla dayatılan bir savaşı kabul etmiyorsak, dayatılan bir barışı da kabul etmeyiz. Bugün tüm milletimizin kararlılıkla sahada olmasının ve dünyanın destek vermesinin nedeni de budur: Çünkü biliyorlar ki konuştuğumuzda, haklı ve sağlam söz söylüyoruz.

Biz Müzakereyi Bir Mücadele Yöntemi Olarak Görüyoruz 

Galibaf, Amerikalılar için müzakerenin “onların her dediğini yapmamız” anlamına geldiğini vurgulayarak, “Bu, kabul etmediğimiz tek taraflılıktır” dedi.

Yıllar önce de dile getirdiğini hatırlatarak, “Biz müzakereyi de bir mücadele yöntemi olarak görüyoruz. Böylece dünyaya, Amerika’nın barış veya müzakere yanlısı olmadığını, sadece tek taraflı çıkarlarının olduğu yerde bunu kabul ettiğini göstermek istiyoruz. Onlar ne uluslararası hukuka inanırlar ne de insanlık ve onurdan nasip almışlardır; sadece kendi isteklerine, kimle olursa olsun, uyarlar” ifadelerini kullandı.

Galibaf, nükleer teknolojinin İran’ın hakkı olduğunu vurgulayarak, “Bu, sadece kırmızı çizgimiz değil, kırmızı çizgilerimizin de ötesindedir. Çünkü NPT’ye (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması) göre tüm ülkelerin zenginleştirme hakkı vardır. Onlar bizim zenginleştirme hakkımızdan vazgeçmemizi istiyor, bu kabul edilemez” dedi.

Eğer konu müzakere ise önce Amerikalıların net bir şekilde şu soruya cevap vermesi gerektiğini belirtti: “Biz masadayken neden bize saldırdılar?” Önce bunun garantisini vermeleri gerekir, ki vermeyecekler. Eğer samimilerse, uluslararası tüm yasalara aykırı olan saldırılarının tazminatını ödesinler. En azından, dünya kamuoyuna mantıklı bir cevap sunmaları gerekir, bu da zorunludur.

Tüm Dünya ve Halklar Bizi Takdir Ediyor 

“Belki ‘onlar yine bildiklerini yapar’ denebilir,” diyerek sözlerini sürdüren Galibaf, “Cevabımız şudur: Tam da bu yüzden bugün tüm dünya ve halklar (onlarla iş birliği yapanlar hariç) bizi takdir ediyor ve onları kınıyor” dedi.

Son olarak, Almanya Başbakanı’nın yakın zamanda İsrail’in Batı’nın tüm kirli işlerini yaptığını itiraf ettiğini hatırlatarak, “Demek ki asıl çöplük burasıdır, tüm kirli işleri burada yapıyorlar; biz de bunlarla karşı karşıyayız. Ancak insan vicdanı başka bir şey söylüyor; tüm ülkeler onlara tabi değil. Uluslararası alanda ‘Küresel Güney’ olarak bilinen ülkeler yekvücut şekilde yanımızda durdu ve bizi destekledi. Dolayısıyla, elbette müzakere gereklidir, ancak bu, onların baskılarına boyun eğmek, taviz vermek, hakkımızdan vazgeçmek ya da kırmızı çizgilerimizi aşmak anlamına gelmez” dedi.

Galibaf, müzakerelerde iki temel konunun netleşmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Bunlardan ilki bölgede kalıcı güvenliğin sağlanması, ikincisi ise İran İslam Cumhuriyeti’nin ekonomik çıkarlarının temin edilmesidir. Bu da, Amerika’nın bize yönelik uyguladığı tüm yaptırımların — insan hakları, terörizm ya da nükleer program bahanesiyle konulan — kaldırılması anlamına gelir. Böylece biz de gerçek anlamda ekonomik büyüme elde eder ve dünya ile serbest ticaret yapabiliriz. Merkez Bankası, petrol ve diğer ekonomik kapasitemizin serbest bırakılması gerekiyor. Bunlar, müzakerelerde ele alınan stratejik konulardır.”

Galibaf, “İnanıyorum ki bugün öyle bir konumdayız ki ülkemiz için büyük kazanımlar elde ettik. Elbette maddi ve manevi kayıplarımız oldu, değerli insanlar şehit düştü, ama aynı zamanda büyük dersler de aldık. Eğer yüzlerce füze tatbikat yapsaydık bile, bu 12 günlük savaş boyunca kazandığımız yeteneklere ulaşamazdık. Bu, hiçbir bedelle satın alınamayacak birikimdir. Bundan sonra da güç unsurlarımızı daha da sağlamlaştıracağız,” dedi.

Meclis Başkanı, “Emin olun, eğer devam edebilecek güçleri olsaydı, bir an bile durmazlardı. Ama yapamadılar ve bu yüzden geri çekildiler; işte bu yüzden zafer bizim oldu. Bu savaş, İran için sadece teknik ve askeri kazanımlar değil, aynı zamanda toplumsal ve manevi, yani ‘yumuşak güç’ alanında da büyük kazanımlar getirdi,” ifadelerini kullandı.

Tüm Gücümüz Askeri ve Sert Güçten İbaret Değil 

Galibaf, “Bazen rejim karşıtı operasyonlar gündeme geldiğinde bazıları, ‘Madem bu güce sahiptik ve onlar artık dayanamıyordu, neden devam edip tamamen yenilgiye uğratmadık?’ diyor. Oysa bu kişiler, yalnızca askeri güçle siyonist rejimi yok edebileceğimizi ya da sürekli füze atarak onları tamamen bitirebileceğimizi sanıyorlar,” dedi.

Galibaf sözlerini şöyle sürdürdü: “Kesinlikle inanıyorum ki bizim tüm gücümüz sadece askeri ve sert güçten ibaret değil; onları geri adım attıracak başka kapasitelere de sahibiz ve o gün mutlaka gelecek. Nasıl ki İran’ın 12 günlük savaşta elde ettiği kazanımları gördüler, o günü de görecekler. Bugün, Amerika Columbia Üniversitesi’nden İran ve Filistin yanlısı öğrencileri kovuyor. Şunu bilmeliler ki, bu zulüm devam ederse, Amerika’nın mevcut gidişatı sürerse ve İsrail’e destek vermeye devam eder, aynı bu savaşta olduğu gibi sert askeri adımlar atarsa, çok ağır bir karşılık alır. İşte bu kazanımlar, bugünkü en stratejik bakış açımızdır. Tüm İslam ümmeti ve insanlık toplumu artık onların karşısında duruyor ve onlar da halkların, insan toplumlarının iradesine karşı koyamazlar. Bu bakış, stratejik bir yaklaşımdır,” dedi.

Şöyle ekledi: “Biz yayılmacılık, savaş ya da suç peşinde değiliz. Bu, sahip olduğumuz bir kapasitedir; Batılı devletler gibi bazı hükümetler buna karşı çıkmaya çalışsa da bu bir kapasitedir. Bu halk hareketlerinin stratejik bakışı, her din ve mezhepten insanları zulme karşı durmaya yöneltir. Kim zulme ve şeytani davranışlara karşı durursa, biz onu mücahit, onurlu ve şerefli bir insan olarak kabul ederiz. Böyle bir insan, bu bakış açısıyla ekonomiye ve enerjiye de etki edebilir.”

Halk Sahaya İndi ve Rol Üstlendi 

“Biz İran olarak, güçlü bir ülke olarak şunu kabul edemeyiz: Güvensizlik bizim için, güvenlik ise siyonist rejim ve Amerika için olsun. Güvenliğin maliyeti bize, faydası ise Amerika’ya ait olsun; bu mümkün değildir.”

Sözlerine şöyle devam etti: “İnanıyorum ki, bu 12 günlük savaşın en büyük kazanımı, halkın sahaya inmesi ve rol üstlenmesidir. İran’ı yıkmayı, çökertmeyi ve parçalamayı hedefleyenlere açıkça ve net bir şekilde şunu söylemek istiyorum: Bilsinler ki bu sistemin sert çekirdeği, 90 milyon kişilik yekpare bir halktır. Bugün İranlılar sadece iki kategoriye ayrılmıştır: Vatanseverler ve vatanını satanlar. Başka bir kategori yoktur. Biz, vatanı ve İslam’ı birbiriyle özdeş görüyoruz ve bu en önemli kazanımımızdır. Milletimiz, farklı görüşlere sahip olsa da, bu şekilde meydanlara çıktı; Çavuşi’den Mahmud Kerimi’ye, Şii mercilerden Sünni âlimlere kadar, hem içeride hem de dışarıda. İşte bunlar bizim ülkemizin kapasitesidir.”

Meclis Başkanı şu ifadeleri kullandı: “Bugün halkımızın değerlendirme ölçütü, meşhur deyimle ‘İran çeki’ olmuştur; yani, bak bakalım kim İran’la birlikte, kim İran’a karşı. Yurt dışındaki İranlılara bakın; aramızda aynı görüşte olmadığımız, hatta bazen temel farklılıklarımız olduğu kişiler var. Ancak öyle bir noktaya geldi ki, artık ‘İran International’a röportaj veren biriyle, İran’a verdiği destek nedeniyle, kimse başka bir röportaj yapmamalı’ denildi. İşte bu, en büyük kazanımdır.”

Yeni Kapasitelerimiz Ortaya Çıktı 

Galibaf, “Eskiden asla devlet televizyonuna çıkmayan kişiler vardı; örneğin, Bay Şems el-Vaizin. Bazı sporcular da vardı. O Cuma sabahı, voleybolcularımız dünya şampiyonasında selam durarak sahaya çıktılar. Kim söyledi onlara? Kimse söylemedi; bu, içlerinde vardı. İşte bu, düşmanlarımıza karşı en temel stratejik avantajımızı oluşturan unsurdur. Herkes sahaya indi. İçeride ve dışarıda 450’den fazla kişi İran’ı savunan ve İsrail’i kınayan bir mektuba imza attı,” dedi.

Meclis Başkanı şöyle konuştu: “İranlı rapçilere bakın. Belki çok söz söylendi, ama bugün İranlı rapçilerin dimdik ayakta durduğunu ve diğer taraftaki rapçileri İran’ı savunma noktasında sahadan sildiğini gördük. Tüm bunlar oluşan yeni kapasitelerdir. Hatta başı açık kişiler bile İran’ı savunmak için ayağa kalktı. Şehit Kasım Süleymani’nin ‘Bu başı açık kız da benim kızım’ sözü tam anlamıyla tecelli etti. Son günlerde, başı açık bir kızın Instagram hikâyesinde İran bayrağını paylaşarak vatanını savunduğunu gördük.”

Meclis Başkanı şöyle devam etti: “Biz, 20 yıldır şehit olan arkadaşlarımızla —şehit Bagheri, şehit Mehrabi, şehit Rashid, şehit Kazemi, şehit Rabbani ve özellikle şehit Süleymani ve şehit Ahmed Kazemi ile— sürekli şunu konuşurduk: Eğer bir saldırı olursa ve 1980 yılı tekrar yaşanırsa, bugünün gençleri de o zamanki gibi sahaya çıkar mı? Bu soruya net bir cevap veremiyorduk. Harem müdafaası sırasında yaşananlarda, ben General Kasım Süleymani’ye ‘Bu gençler sahaya çıktılar, demek ki bizim gençlerimiz gelir’ demiştim. Ancak yine de hepsinin değil, yalnızca bir kısmının geleceğini ve sayılarının sınırlı olacağını sanıyorduk. O zamanlar da, vatanımızdan uzakta olsak bile, milli güvenlik ve vatan için çalıştığımıza inanıyorduk.”

İran Halkı Güçlü Bir Şekilde Ayağa Kalktı 

Şöyle devam etti: “Bugün şehit arkadaşlarıma sesleniyorum: Şehit Kazemi, şehit Bagheri, keşke burada olsaydınız ve görseydiniz ki bütün İran, 1980 yılında Baas partisinin önderliğinde doğudan batıya herkesin bize saldırdığı zamandakinden çok daha güçlü bir şekilde ayağa kalktı. 2000’li yılların gençleri, 1970'lerde doğan ve bizim de içinde olduğumuz savunma dönemi gençlerinden çok daha kararlı, daha samimi ve daha erkekçe sahaya indiler. İran yaşıyor ve kulluk, yiğitlik bu ülkenin tarihi, kültürü ve inancıdır. Ben, bu halkın onuruna, fedakârlığına, yiğitliğine, gayretine ve sevgisine selam gönderiyorum.”

Sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu süre zarfında, kardeşi şehit olmasına rağmen fırında kalan, halk ekmek istediği için fırını terk etmeyen fırıncıyı gördük. Benzin kuyruğundaki halka soğuk içecek ve şerbet dağıtan çocuğu gördük. Elektrik ve suyu daha az tüketen insanları gördük. İşte bu kardeşlik, bu dayanışma, bu vakar çok önemli. Kişilerin mezhebi ya da zevki önemli değil. Önemli olan, vatan ve İslam’ın birbirine paralel olmasıdır. Önemli olan, zorbalığa, zulme ve haksızlığa karşı duran insanlıktır. Önemli olan, düşmana karşı duran İran ve İslam gayreti ve iradesidir ve bundan daha büyük bir zafer yoktur.”

Herkes İslam İnkılabı Rehberinin Etrafında Toplandı

Galibaf şunları vurguladı: “Bugün gördük ki halkın tamamı —eleştirilerde bulunanlar, karşı çıkanlar— bile böyle bir ortamda, 1980’de savaş odasında olan ve o günden bugüne Başkomutan olan liderimizin etrafında toplandı. O lider, akıllıca, basiretli, cesur ve şehadet arzusuyla komuta etti. Tıpkı cephedeki çocuk, hamile olup şehit edilen o mazlum anne gibi herkes sahadaydı. Biz bu milletin değerini bilmeli ve önlerinde saygıyla eğilmeliyiz. Tüm kalbimle söylüyorum: Şehitlerin ve halkın yolunu koruyacağız ve onurla, böyle bir millet için kendimizi feda edeceğiz. Bu vatan, bu millet ve bu kültür için canımızı veririz ve Allah’tan sonumuzun hayırlı olmasını dileriz.”

www.kudusgunu.com



Makaleler

Döviz Kurları

Güncel

Hava Durumu

Link kopyalandı!