“Büyük İsrail” projesinin ve “Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme” planının, tamamen işgal, sömürü ve zorla göç ettirme üzerine kurulu olduğunu söyleyen El Husi, İsrail’in Amerikan desteğiyle Gazze Şeridi’ni işgal etmeye, Filistin halkını tehcire ve Lübnan’ı kontrol altına alarak Şam’ın eteklerine kadar ulaşmaya çalıştığını belirtti.
Almasirah.net'in haberine göre, 30 Kasım Kurtuluş Günü’nün 58. yıldönümü vesilesiyle yayımlanan kritik bir bildiride, Seyyid Abdülmelik Bedreddin el-Husi –Allah onu korusun– mevcut çatışma ve yaklaşan mücadeleye ilişkin kapsamlı bir vizyon sundu. El-Husi, bu mücadelenin Yemen’in coğrafi sınırlarıyla sınırlanamayacağını belirterek, bunu “yenilenen Batı-Siyonist sömürge projesinin” asli bir parçası olarak çerçeveledi; geçmişi ve bugünü “tarihin en acımasız dönemlerinden biri olan, suç, zorbalık ve zulümle yoğrulmuş” bir yapı olarak tanımladı. Bildiri, kimlik ve egemenlik boyutlarını barındırmakla kalmadı; 30 Kasım 1967’de Yemen topraklarından son İngiliz askerinin çekilmesinin 128 yıllık işgale son verdiği günün yıldönümünün kutlanmasının ötesinde, “yaklaşan bir tur” için savaşın kavramını genişletme ve iç cephenin hazırlığını artırma yönünde resmî bir ilan niteliği taşıdı.
El-Husi, cumartesi akşamı yayımladığı bildirinin başında “İngiliz işgali”nin tarihsel boyutunu teyit ederek bu dönemi “insanlık tarihinin en acımasız suç ve zorbalık dönemlerinden biri” olarak nitelendirdi. Ancak bildirinin analitik boyutu, bu işgalin sürmesine ve uzun yıllar devam etmesine katkıda bulunan iki temel faktöre odaklanıyordu: “Batı sisteminin vahşiliği ve ülke içindeki hainlerin olumsuz rolü.”
Batının, başta Britanya olmak üzere, milyonlarca insanı katliam, aç bırakma ve salgınlarla yok ederek “onları sömürmek, zenginliklerini yağmalamak ve köleleştirmek” amacıyla “soykırım” uyguladığı vurgulandı. Bu, işgalin sürmesini sağlayan dış etken olarak nitelendirildi.
İç etken olarak ise, “ülkenin hain evlatlarının” İngiliz işgaline “en düşük maliyetle ve uzun bir süre boyunca” hizmet ederek işgale büyük kolaylık sağladığı, işgalciyle birlikte savaşmak, ona karşı duranları hedef almak suretiyle bu süreci beslediği belirtildi. Bu keskin vurgu, bugün Yemen sahnesinde “meşruiyet” adı altında faaliyet gösteren hain, işbirlikçi, paralı asker ve uşakların maskesini düşürme ve onları dünün kara sömürgeci geçmişiyle ilişkilendirme amacı taşıyor.
Bildiride, doğrudan işgalin sona ermesinin ötesine geçilerek, Britanya’nın doğrudan hâkimiyeti sürdürememesinin ardından ortaya çıkan yeni Batı hegemonyası taktiklerine ilişkin derin bir analiz sunuldu. Buna göre Batı sistemi, İslam ümmetini içeriden parçalamak, İslam’ın egemenliğini ve herhangi bir “İslami birliği” ya da “hakiki bir uyanışı” engellemek amacıyla “bağımlı rejimler ile mezhepsel ve kültürel unsurlar” üzerinden mevcut durumu “mühendislik” ederek şekillendirdi.
Batının, ümmet halklarının “uysal, teslim olmuş, düşmanlarına sadık, geri kalmış ve cahil” kalmasını sağlamak için “eğitim, medya ve kültür” üzerinde kontrol kurmaya çalıştığı vurgulandı. Bu bölümdeki en dikkat çekici nokta, Siyonizmin Filistin’i işgalinin tek başına bir amaç olmadığı; bunun “(Büyük İsrail) adı altında Arap topraklarının geniş bir bölümünün işgal edilmesi için bir giriş” olduğu tespitidir.
El-Husi, kolektif bilinçte, Siyonist düşmanın bölgede Batı sisteminin “vekili” olarak konumlandığını; Amerikan koruması altında Britanya’nın rolünü devraldığını ve “halkları köleleştirme bayrağını taşıyarak onları Batı’ya tabi kılma görevinin, nüfuz ve rol dağılımına göre paylaştırıldığını” yerleştirmek istedi. Bu tespit, çatışmayı “iradeler çatışması” olarak uluslararası bir projeye karşı koyma zemini üzerine oturtuyor ve düşman ile araçlarının iddia ettiği gibi yerel bir çatışma olmadığını vurguluyor. Ayrıca direniş vizyonu dışında sınırların ötesinde yürütülen herhangi bir askerî hamlenin Siyonist projeye hizmet anlamına geldiğine dikkat çekiyor.
Abdulmelik El Husi, bölgedeki son olayları ele alırken, mevcut Siyonist saldırganlığın, ABD ve Britanya ortaklığıyla, “Batı’nın suç dolu sömürgeci yönteminin bir uzantısı” olduğunu; halkları köleleştirmeyi, kaynaklarını yağmalamayı, vatanlarını işgal etmeyi ve kimliklerini yok etmeyi hedefleyen bir sistemin ürünü olduğunu belirtti. Bu “kâfir Batı-Siyonist sistemin” gerçek yüzünün, Filistin, Lübnan ve Suriye halklarına karşı işlediği suçlarda ve Yemen halkına yönelik sürekli saldırılarında açıkça ortaya çıktığını ifade etti.
“Büyük İsrail” projesinin ve “Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme” planının, tamamen işgal, sömürü ve zorla göç ettirme üzerine kurulu olduğunu söyleyen El-Husi, İsrail’in Amerikan desteğiyle Gazze Şeridi’ni işgal etmeye, Filistin halkını tehcire ve Lübnan’ı kontrol altına alarak Şam’ın eteklerine kadar ulaşmaya çalıştığını belirtti. Bunların hepsinin “Büyük İsrail” planının bir parçası olduğu ifade edildi.
Bildiride, “Siyonist-Amerikan-Britanya ittifakının” en büyük hedefinin, “Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme” adı altında bölge ülkelerini bütünüyle sömürü ve tam teslimiyet denklemine sokmak olduğu; bu projenin bölgenin tüm ekonomik çıkarlarını kendine bağlamaya çalıştığı, bu nedenle bu senaryoyu reddeden özgür insanlara karşı “şiddetli bir düşmanlık” gösterildiği belirtildi.
Bildirinin pratik bölümünde, El Husi açıkça “düşmanların özgür halkları ve ümmetin canlı güçlerini hedef almak için yeni bir tur hazırlığında olduğunu” ilan etti. Bu durumun “onların zorbalığına ve suçlarına karşı koymak için her türlü hazırlığı ve tam teyakkuzu” zorunlu kıldığı vurgulandı. Yemen’in tutumu ise “küresel bir şeref” olarak tanımlandı; Yemen halkının “Filistin halkına destek konusundaki büyük ve ebedi şerefli tutumu” sayesinde dünya sahnesinde öne çıktığı belirtildi.
Seyyid Abdulmelik El Husi, “yüksek düzeyde hazırlık” ve sürekli seferberliğin önemine dikkat çekti; “Cuma meydanı duruşları”, büyük protestolar ve Yemen kabilelerinin silahlı teyakkuzunu hatırlattı. Askerî ve güvenlik başarılarının da Yemen halkının imanî kimliğinin ana dayanakları olduğu ve bu kimliğin en büyük direnç kaynağını oluşturduğu belirtildi. Bu halkın “cihadından vazgeçmeyeceğini ve tutumundan geri adım atmayacağını” çünkü boyun eğmenin “dünya ve ahirette zillet, utanç, kölelik ve kayıp” olduğunu bildiğini söyledi. “İman halkının zalim suçlulara teslimiyeti kabul etmeyeceği” vurgulandı.
El-Husi, bildirinin sonunda Yemen halkını pazar günü ikindi saatlerinde Seba’in Meydanı’nda ve tüm vilayetlerde “büyük, görkemli ve milyonluk katılımlı” bir duruşa çağırdı. Bu çağrı, gelecek tura hazırlık, kararlılığın teyidi ve “geçici Siyonist yapının yok olacağına dair Allah’ın vaadine” yenilenen güven anlamı taşıyor.
Sonuç olarak; 30 Kasım Kurtuluş Günü vesilesiyle yayımlanan bu bildiri, geçmişi bugünün çerçevesine taşıyan ideolojik, siyasi ve askerî bir yol haritası niteliğindedir. Yemen’i, “Batı-Siyonist işgal” ve “Büyük İsrail projesi”ne karşı verilen bölgesel mücadelenin merkezine yerleştirirken, “ihanet” kavramını, yerli işbirlikçilerin ve çıkar çevrelerinin sahte meşruiyet iddialarını ortadan kaldırmak için kullanıyor ve iç cephenin birlik, dayanışma ve yaklaşan açık savaşa hazırlık seviyesini yükseltmeyi amaçlıyor.
www.kudusgunu.com