Abdülbari Atvan, siyonist rejimin Katar’a yönelik terör saldırısının birkaç gerçeği açığa çıkardığını ve doğruladığını; hiçbir Arap ülkesinin ve hatta uzlaşmacıların bile bu rejimin saldırılarından korunmada olmadığını belirterek, işgalcilere karşı bölgede tutarlı bir strateji oluşturulması gerektiğini vurguladı.
Tesnim Haber Ajansı’nın uluslararası servisinin aktardığına göre, Rey El Yevm’un genel yayın yönetmeni ve önde gelen Filistinli analist Abdülbari Atvan, bu internet gazetesinin yeni başyazısını bölgedeki son gelişmelere ve en başta siyonist rejimin Katar topraklarına yönelik terör saldırısına ayırdı ve şöyle yazdı: İsrail’in Doha’ya yaptığı son saldırı, iki ana anlatının çöküşünü teyit etti: Birincisi, işgalci rejimin başbakanı Benyamin Netanyahu’nun şahsen Gazze’ye karşı yürütülen soykırım savaşının arkasında olduğu ve onun gitmesinin bu gerilimleri durdurabileceği iddiası; ikincisi ise İsrail’in tüm cephelerde caydırıcı güce sahip olduğu ve bölgede muazzam bir istihbarat üstünlüğüne sahip olduğu yönündeki iddia.
Arapların işgalcilerle iki devletli çözüm fikrini düşünmesi üzücüdür
Abdülbari Atvan şunları ekledi: Siyonistlerin yüzde 75’inden fazlası, muhalefet de dahil olmak üzere, Hamas liderlerini yurt dışında hedef alma amacıyla Katar’a yönelik saldırıyı ve bu ülkenin egemenliğinin ihlalini destekliyorsa, bu durum, işgal altındaki Filistin’in tüm yerleşimci halkı arasında Araplara karşı beslenen kindarlığın Netanyahu’dan az olmadığını gösterir; hatta ABD dostu ülkeler gibi, özellikle Mossad’ın eski başkanı David Barnea’nın başkanlık ettiği Siyonist heyetlerin sürekli ateşkes görüşmeleri bahanesiyle 23 aydan fazla süredir Doha’ya gelip gittikleri ülkeler dahi bu kapsamdadır.
Bu Filistinli analist şöyle vurguladı: Biz Araplar ve Müslümanlar olarak vahşi, kana susamış ve asi bir rejimle karşı karşıyayız; yalnızca aşırı güç kullanımıyla karşısında durulabilir. Bu rejim, “Büyük İsrail” projesini Suriye, Filistin ve Lübnan topraklarının tamamında ve ayrıca büyük ölçüde Irak, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün üzerinde uygulamak için soykırım, açlık ve yıkım savaşı başlatmıştır ve bu durumda, Filistin meselesinde ikili devlet çözümü ve yanılsama içinde diplomatik çözüm adıyla peşinden gittiğimiz yalanı aramak üzücüdür.
Makalede devamla şunlar yer aldı: Yaklaşık 150 ülkenin bu çözümü tanıması ve var olmayan bağımsız bir Filistin devletini tanımanın, abluka altındaki ve açlıktan kırılan Gazze halkına bir dilim ekmek ya da bir kutu ilaç bile getirmediği açıktır. Bu durum ayrıca Batı Şeria’nın ilhakını, oradaki kontrolsüz yerleşim genişlemesini ve muhtemel sonraki zorunlu göçleri önlememiştir ve önlemeyecektir.
İsrail’in Katar’a saldırısının faydaları!
Atvan şunu belirtti: İsrail’in Katar’a yönelik bu saldırısının olumlu sonuçları sayısızdır ve belki de “şerden hayır çıkar” düsturuna uygun bir hikmet çerçevesinde değerlendirilebilir. Bu faydalar şu maddelerde özetlenebilir:
-
İlk: Hamas liderlerinin Siyonist düşmanın terör saldırısından kurtulması; ki bu, maalesef birçok kişinin göz ardı ettiği direnişin istihbarat ve güvenlik uzmanlığı sayesindedir. Bu liderler önceki deneyimlerden iyi ders almışlardır. Bu, Filistinli, Arap ve İslami liderlerin suikastlarıyla belirginleşen İsrail’in önceki istihbarat sızıntılarının ters sonuçlar vermeye başladığı ve hedef ülkelerde yapılan güvenlik incelemelerinden sonra artık garanti olmaktan çıktığı anlamına gelir.
-
İkinci: Körfez ülkesi liderlerinin bu saldırıya verdiği hızlı ve olumlu tepki, Katar’a uygulanan ambargonun sona ermesine ve Arap uzlaşısının sağlanmasına yol açmış olabilir; bu da özellikle Katar ile Suudi Arabistan ve Katar ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki mevcut açık veya gizli anlaşmazlıkların büyük kısmını çözebilir. Bu, bu iki ülke liderinin Doha’ya ayrı ayrı veya Arap-İslam zirvesi çerçevesinde dayanışma ziyaretleri ve Katar’ı desteklemedeki öne çıkan rolleriyle yansımıştır.
-
Üçüncü: ABD’nin, Körfez liderlerinin siyasi ve güvenlik açısından dayanabileceği bir müttefik ve dost olarak itibarının zedelenmesi. Arap ülkelerini koruma iddiasındaki Amerikan üslerinin yalan ve aldatmacası ortaya çıkmıştır; özellikle Donald Trump’ın defalarca Körfez ülkelerinden trilyonlarca dolar talep etmeyi “onları koruma” olarak gerekçelendirdiği hile ortaya çıkmıştır; o, bu paraları Arap ülkelerinin güvenliğini koruma karşılığı aldığını iddia ediyordu ve bunun ücretsiz olmadığını savunuyordu.
-
Dördüncü: Herkese gösterdi ki, işgalci rejimle normal ve diplomatik ilişkiler kurmak—ister resmî olarak “İbrahim Anlaşması” kapsamındaki şekilde ister gizlice ve ilan etmeden—bu ülkelerin İsrail’in saldırılarından bağışık kalmalarının garantisi değildir.
Bölgede işgalcilere karşı tutarlı bir strateji oluşturulmalı
Atvan’ın makalesinin devamında vurgulandığı üzere: Katar hükümeti, mevcut ve eski yetkililer aracılığıyla defalarca, ABD’nin talebi ve İsrail’in onayıyla dışarıdaki Hamas liderliğine ev sahipliği yaptığını itiraf etmiştir. Gazze’deki soykırım ve açlık savaşının ardından, Doha’ya yönelik son saldırı, Lübnan'ın güneyinin daha fazla tahrip ve işgali, İsrail ordusu sözcüsü Avichay Adraee’inin provokatif gösteri niteliğindeki Güney Lübnan ziyareti, tüm Suriye'nin güneyinin işgali, cumhurbaşkanlığı sarayı ve ordu karargâhının bombalanmasının ardından Şam’ın kalbinde Suriyelilerin gözaltına alınması ve nihayetinde ABD ile İsrail’in ortak bir saldırı girişimiyle İran’a yönelik nükleer tesisleri yok etme çabası ve ayrıca işgalcilerin büyük Yemen’e yönelik sürekli saldırıları göz önünde bulundurulduğunda; karma veya ayrı ayrı askeri karşı stratejiler geliştirilmesi gerekir ki bu, işgalci rejimin kanlı ve kibirli askeri küstahlığına derhal son versin.
Atvan son olarak şunu kaydetti: Eğer bu talep, Pazartesi günü Doha’da gerçekleşecek zirvede Arap ve Müslüman liderlerin tartışma ve endişe listelerinin başlıca maddesi olmazsa, yeni İsrail saldırılarını beklememiz gerekir. Aslında, bu toplantıya katılan tüm veya çoğu Arap lideri başarısız olursa, kesinlikle “Büyük İsrail” için bekçi pozisyonunu üstleneceklerdir.
www.kudusgunu.com