Şehit General Said İzedi: Abartısız bir şekilde ifade ediyorum, Aksa Tufanı operasyonunda elde ettiğimiz kazanımlar kayıplarımızdan çok daha fazladır.
İslam İnkılabı Muhafızları Ordusu’nun üst düzey komutanlarından ve Filistin başta olmak üzere direniş cephesinin güçlendirilmesi, desteklenmesi ve koordinasyonunda önemli rol oynayan, "Hacı Ramazan" olarak bilinen Şehit Korgeneral Muhammed Said İzedi, 20 Haziran’da siyonistlerin İran’a düzenlediği terör saldırısında şehit oldu.
Hacı Ramazan, şehadetinden birkaç ay önce, direniş cephesinin siyonist rejimle mücadelesi sırasında, cephe durumu, direnişin geleceği ve İsrail’le yürütülen savaş hakkında değerlendirmelerde bulunmuştu. İşte o konuşmalarının derlenmiş metni:
Yalnızca Allah rızası için çalışalım
Hepimizin ilk dikkat etmesi gereken nokta, yaptığımız işlerin "samimi" olmasıdır.
Dini eğitim ve iş tecrübeleriniz sayesinde şunu çok iyi biliyorsunuz: Nerede Allah’a yönelme varsa orada başarı vardır. Ama nerede ki kibir ve benlik öne çıkarsa — "Biz yaptık, biz başardık" gibi ifadeler — orada başarısızlık başlar ve bir daha da başarı elde edilmez.
Bu bakış açısını aklımızda tutarsak, işlerimizde de Allah’ın izniyle başarılı oluruz.
Hizbullah’ın bugünkü durumu geçmişle kıyaslanamaz
Bölgedeki duruma gelince:
Ne olup bittiğini ve neler yaşandığını bir kenara koyarsak, üzerinde düşünmemiz gereken bazı temel konular var.
Rehberimizin (Ayetullah Hamenei) buyurduğu gibi, hakikatleri açıklamak ve insanlara durumu anlatmak hepimiz için, her birimiz için önemli bir görevdir. Bölgedeki gerçek durumu ve direniş eksenindeki pozisyonumuzu doğru şekilde izah etmeliyiz.
Son dönemde bölgede yaşananlar — Suriye ve Lübnan’da meydana gelen olaylar gibi — gençlerimizi yanıltmamalı. Bazı çevrelerin yaymaya çalıştığı "yenildik" söylemleri gerçeği yansıtmıyor. Aksine bu, insanları yanlış yönlendirmek ve Allah’ın nimetini inkâr etmektir. Gerçek bambaşkadır ve bizim de bu gerçeklere dikkat etmemiz gerekir.
Önce bölgedeki mevcut konumumuzu doğru şekilde anlamalı, ardından Allah’ın nimetlerine şükretmeli ve nankörlükten sakınmalıyız. Yani biraz geriye dönüp bakmalı, önceki durumumuzla şimdiki halimizi karşılaştırmalıyız.
Örneğin, birkaç yıl önce Hizbullah’ın durumu nasıldı, elinde neler vardı, şartları nasıldı?
Hiç şüphe yok ki bugün Hizbullah’ın durumu, eskisinin onlarca değil yüzlerce kat daha iyi. Ekonomik, siyasi, toplumsal, askeri açıdan ve insan kaynağı bakımından bugünkü durum, geçmişle kesinlikle kıyaslanamaz. Biz bu Allah’ın nimetini ve lütfunu asla unutmamalıyız.
Evet, belli bir şok ve sınırlı bir tedirginlik yaşandı; bu da bizim eksiklik ve ihmallerimizin bir sonucuydu. Ama bütün bunlar Allah’ın büyük lütfu ve inayetidir.
Aynı şekilde İran’da da buna dikkat etmeliyiz. Örneğin sekiz yıllık dayatılan savaş (İran-Irak Savaşı) günlerinde veya İslam Devrimi’nin ilk yıllarında durumumuz nasıldı? O günlerde durumumuz gerçekten çok zordu.
Bir insan, bugünkü durumunun Allah’ın kendisine ve tüm insanlara olan rahmeti ve ilgisinin bir sonucu olduğunu görmezse, büyük bir hata içindedir.
Mesela, Irak eskiden neredeydi? Bugün ise geniş ve güçlü bir direniş cephesine sahip.
Yemen’in insansız hava araçları eskiden Eilat’a bile ulaşamazdı, şimdi Hayfa’yı vuruyor
Yemen eskiden neredeydi? Kimlerin yanındaydı? Ensarullah savaşa girdikten sonra ne gibi imkânları vardı? "Destek Savaşı"nın başında ne kapasiteye sahipti? O ilk dönemlerde Yemen’in İHA’ları İsrail’in güneyindeki Eilat’a bile ulaşamıyordu; ama şimdi Hayfa’ya, hatta rejimin merkezine ve derin noktalarına kadar saldırı düzenleyebiliyor.
İran’ın kendi gelişimi açısından da, Sadık Vaad 1 operasyonundan Sadık Vaad 2 operasyonuna kadar ne kadar büyük farklar olduğunu görüyoruz. Arada çok ciddi gelişmeler var.
Bugünkü hazırlık seviyesi, Sadık Vaad 2 dönemindeki hazırlıkla kesinlikle kıyaslanamaz ve bu, Allah’a şükürler olsun ki durumumuzun çok iyi olduğunun göstergesidir. Bu, ilk noktadır.
İkinci olarak, biz Ehlibeyt ekolünde yetişmiş insanlarız.
Peki biz bu yola hangi esaslara dayanarak girdik? İmam Humeyni (r.a.) bu devrimi hangi temelde başlattı?
Biz, Devrim Muhafızları, Hizbullah ve diğer gruplar olarak, İmam Humeyni’ye ve devrim liderine hangi temelde biat ettik? Sadece zafer kazanmak için mi biat ettik? Hayır, fedakârlık etmek için biat ettik. Zafer anları olduğu gibi, şokların ve sarsıntıların yaşandığı anlar da vardır.
Ben bu anlara “yenilgi” demek istemiyorum, çünkü bu yolda kesinlikle bir yenilgi yoktur.
-
Siyonistlerin savaşı, varlık mücadelesidir
Öte yandan, bu savaş Siyonistlerin kendi ifadeleriyle bir “varlık savaşı”dır. Biz bu çatışmayı varlık savaşı olarak adlandırmadık; ama bu, stratejik ve son derece önemli bir savaştır ve sadece bir toprak parçası meselesi değildir.
Bu, hak ile batıl arasındaki bir mücadeledir ve kökeni binlerce yıl öncesine dayanır. Sadece Filistin meselesiyle sınırlı değildir ve hatta yalnızca İslam Devrimi’yle de ilgili değildir.
Bu, şeytanla Rahman arasındaki bir savaştır ve biz, Rahman’ın askerleri olmayı seçtik.
-
Umutsuzluğa kapılmak nimete nankörlüktür
Biz bu yola hangi amaçla girdik? Sadece zafer için mi?
Her savaşta geri çekilmeler ve kayıplar olabilir; tıpkı sayısız zaferlerin olduğu gibi. Ama daha önce de söylediğimiz gibi, bu süreç boyunca hep bir gelişim çizgisi izledik ve hayatımız boyunca hep ilerleyen bir yolumuz oldu.
Amerikan ve İsrail düşmanlarıyla ve küresel hegemonya sisteminin projeleriyle bölgede ve dünyada mücadele ettik. Peki, bunun sonucunda hiçbir zarar görmeyeceğimizi mi bekliyorduk? Böyle bir beklenti akıl kârı mı? Biz tüm dünyada bu sistemin planlarını alt üst ettik ve bu çok ciddi bir konudur.
Bu konuları çevrenizdeki insanlarla ve ailelerinizle paylaşmalısınız. Ortaya çıkan bu umutsuzluk havası, bence her şeyden önce nimete nankörlüktür. Bu atmosfer yenilgi getirir ve en önemlisi de nimete nankörlük demektir.
Öncelikle Rabbimize şükretmemiz gerekiyor; çünkü O bize yardım etti, bizi düşman karşısında güçlü kıldı ve bu başarıları Ehlibeyt’in bereketiyle, savaşçılarımızın gayreti ve şehitlerimizin kanı sayesinde bize nasip etti.
İnsan bazı yorumları duyunca gerçekten hayret ediyor. Bazılarının “dünya bitti” veya “her şey sona erdi” şeklinde analizler yapmasına şaşırıyorum.
-
Aksa Tufanı operasyonunda kazanımlar kayıplardan çok daha fazlaydı
Abartısız bir şekilde ifade ediyorum: Aksa Tufanı operasyonunda elde ettiğimiz kazanımlar kayıplarımızdan çok daha fazladır.
Yani başka bir ifadeyle, stratejik kazanımlar elde ettik, kayıplarımız ise taktiksel düzeyde kaldı. Düşmanın yaşadığı kayıplar, bizim kayıplarımızdan çok daha büyüktür.
Bu, şehitlerin fedakârlıklarını küçümsemek anlamına gelmez. Şehitlerin konumu, rolü ve yüceliği konusunda hiç kimsenin şüphesi yoktur. Zaten onlar bu yolu kurdular. Bu yolu kim kurdu? Şehit Nasrallah, Şehit Seyyid Haşim ve Filistin, Lübnan, İran’daki diğer şehitler.
Onların projesi başından beri fedakârlık projesiydi.
Bu mücadele binlerce yıllık bir tarihe sahiptir. Peygamberlerimiz ve imamlarımız da bu yolda şehit oldular. Şimdi biz, komutanlarımızı savaşlarda kaybettiğimiz için mi üzülüyoruz?
Ehlibeyt’in yolu baştan beri buydu: İslam’ın, dinin, insan onurunun ve şerefinin korunması için can vermek.
Tüm peygamberler bu yolda şehit olmuşlardır. O halde neden kaygılanalım, neden üzülelim, neden pişman olalım?