Aksa Tufanı operasyonu, Filistin davası açısından yalnızca askeri bir hamle olmanın ötesine geçerek siyonist rejime çok boyutlu ve geri dönüşü olmayan darbeler indirdi.
Tesnim'in haberine göre, bu operasyon, direniş güçlerinin asimetrik savaş alanındaki yaratıcılığını ve taktiksel ustalığını gözler önüne serdi. Askerî çevrelerde uzun yıllar boyunca örnek olarak incelenecek bu operasyon, savaş tarihine yeni bir stratejik sayfa ekledi.
Aksa Tufanı’nın ikinci yıldönümü vesilesiyle Lübnan merkezli el-Bina gazetesinin genel yayın yönetmeni ve stratejik araştırmacı Nasır Kandil, bu savaşın Filistin davası lehine dengeleri değiştiren bir kırılma noktası olduğunu vurguladı. Kandil, kapsamlı analizinde Aksa Tufanı savaşını altı stratejik eksen üzerinden değerlendirdi.
Birinci eksen: Filistin-Siyonist çatışmasının mantığının yeniden tanımlanması
Tarih boyunca Filistin direnişi ile Siyonist rejim arasındaki çatışma, tek bir denklem üzerine kuruluydu: İsrail ancak mutlak bir zafer kazandığında galip sayılır; direniş ise ancak kesin bir yenilgi yaşadığında mağlup kabul edilir. Bu denkleme göre, İsrail’in mutlak zafer elde edememesi direnişin zaferi; direnişin tam bir çöküşten kaçınması ise Siyonist rejim için stratejik bir başarısızlıktır. Aksa Tufanı bu denklemi kökten sarsarak çatışmanın tanımını değiştirmiştir.
İkinci eksen: Aksa Tufanı operasyonunun doğrudan stratejik etkileri
Operasyon, İsrail’in “yenilmez ordu” efsanesini paramparça etti. Siyonist istihbarat, ABD ve Batı’nın ileri teknolojik desteğine rağmen uzun süredir hazırlıkları yapılan bu saldırıyı öngöremedi. Askerî anlamda ise, yalnızca 1200 Filistinli savaşçının, modern teçhizatlarla donatılmış 10 bin kişilik Gazze Tümeni’ni dört saat içinde mağlup etmesi tarihe geçti.
Bu süreçte İsrail’in Batılı müttefikleri nezdindeki güvenilirliği zedelendi. Batı, Tel Aviv’i artık güven veren bir ortak değil, istikrarsız bir risk unsuru olarak görmeye başladı. Aynı zamanda yerleşimciler, kutsal saydıkları ordunun kendilerini koruyamayacağını fark etti. İç güvenliğin çöktüğü, ülkenin saldırılara açık hale geldiği gerçeği kabullenildi.
Aksa Tufanı, İsrail’in Arap ülkeleriyle normalleşme sürecini de çökertti. “Yüzyılın Anlaşması” olarak sunulan projeler çökerken, Arap dünyası İsrail’in kendini koruyamaz hale geldiğini gözlemledi.
Üçüncü eksen: İki yıllık savaşın ortaya koyduğu yeni gerçeklikler
İki yıl süren çatışmalar, Filistin direnişinin olağanüstü direncini ve askeri dayanıklılığını tüm dünyaya gösterdi. ABD ve Batı’nın desteğiyle devasa bir savaş makinesine dönüşen İsrail ordusuna karşı, Gazze’deki direniş unsurları kısıtlı imkânlarla ayakta kaldı.
Siyonist ordunun iki yılda kazandığı tek şey, sivillerin katledilmesi oldu; bu durum askeri bir başarı değil, insanlık suçu olarak değerlendiriliyor. Bu yenilgi karşısında ABD ve İsrail, siyasi yollarla kayıplarını telafi etmeye yöneldi. Trump’ın yeniden gündeme getirdiği plan, İsrail’in sahada elde edemediği sonuçları diplomatik yoldan kazanma çabasının göstergesidir.
Dördüncü eksen: Direniş ile Siyonist rejim arasındaki zararların karşılaştırması
Direniş ağır bedeller ödese de bu kayıplar telafi edilebilir niteliktedir. Şehit olan liderlerin yerini yeni komutanlar doldurmakta, direnişin örgütsel yapısı güçlenmektedir. Wall Street Journal’ın verilerine göre, Hamas’ın savaşın başına göre daha fazla savaşçıya ve üretim kapasitesine sahip olması bu direncin göstergesidir.
Buna karşılık, İsrail’in kayıpları kalıcıdır. Batı kamuoyu artık Filistin’in işgal altında olduğunu ve İsrail’in meşruiyetini yitirdiğini kabul etmektedir. Batılı toplumlarda İsrail’e yönelik destek hızla erirken, bu durum Siyonist rejim için geri dönüşü olmayan bir imaj kaybına dönüşmüştür.
İsrail ayrıca Batı açısından bir “askeri üs” olmaktan çıkarak siyasi ve ekonomik yük haline gelmiştir. En derin darbe ise, “İsrail’in yok oluşu” korkusunun yeniden gündeme gelmesidir. Netanyahu’nun “İsrail’i yüz yaşına taşıyacağız” söylemi yerini varoluşsal bir endişeye bırakmıştır.
Beşinci eksen: Gazze’nin asimetrik savaş akademisine dönüşmesi
Aksa Tufanı, askeri planlama, taktiksel yenilik ve operasyonel gizlilik açısından direnişi dünya çapında bir model haline getirdi. İsrail’in gelişmiş gözetleme sistemlerine rağmen 1200 savaşçının tam gizlilik içinde hazırlık yapabilmesi, olağanüstü bir güvenlik başarısı olarak kayıtlara geçti.
Direniş, yüksek teknolojiye karşı basit ama etkili yöntemler geliştirdi. El yapımı paraşütlerle bariyerleri aşmak, erken uyarı sistemlerini devre dışı bırakmak gibi taktikler, asimetrik savaşta yeni standartlar belirledi.
Ayrıca, operasyon sırasında sivillerin büyük bölümünün İsrail ordusu tarafından öldürüldüğü, uluslararası askeri uzmanlarca doğrulandı. Fransız askeri uzmanların gözlemleri, Gazze çevresindeki yıkımın İsrail ordusunun ağır bombardımanından kaynaklandığını ortaya koydu.
Direnişin tünel ağları da Siyonist orduya karşı eşsiz bir savunma sistemi oluşturdu. Bu ağlar, kolektif ve bireysel operasyonlarda üstün manevra kabiliyeti sağladı. Özellikle El-Şucaiyye, Ez-Zeytun ve Cibaliya bölgelerinde direnişin savaşları yeniden başlatma kapasitesi, halkın direnişe katılımını daha da artırdı.
Altıncı eksen: Direniş Cephesi’nin bölgesel bir gerçekliğe dönüşmesi
Aksa Tufanı, Direniş Cephesi’ni geçici bir ittifak olmaktan çıkarıp bölgesel denklemin kalıcı bir unsuru haline getirdi. Lübnan, Yemen, Filistin ve diğer direniş grupları arasındaki koordinasyon, ortak strateji anlayışını güçlendirdi.
Bu birlik ruhu, çöken Siyonist ordunun moralinden çok daha güçlü bir motivasyon kaynağına dönüştü. Sonuç olarak Aksa Tufanı, Direniş Cephesi’ni Ortadoğu’nun geleceğinde göz ardı edilemeyecek bir güç haline getirdi.
Genel olarak bakıldığında, Aksa Tufanı Savaşı, Siyonist rejime stratejik, moral ve psikolojik düzeyde onarılamaz zararlar verirken; Filistin direnişi, tüm kayıplarına rağmen dayanıklılığını, yenilik kapasitesini ve varlığını koruma iradesini tüm dünyaya kanıtladı.