Bismihi Teâlâ                                      Ahmed MUHTÂR

 

        Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın lânetlediği, zalim siyasi emperyalizmin kör desteğinden başka sevenin olmadığı, fesadın, zulmün ve kendisiyle beraber insanlığı dalalete ve fesat bataklığına sürükleyen İblisin yeryüzündeki şeytanını anlatmak şüphesiz benim için zor bir hadisedir.

        Allah’ın yeryüzündeki seçilmişlerin ve âlemlere rahmet olarak gönderilen en son Nebi Ahmed (s.a.a.)’in penceresinden nazar edildiğinde; zalimi teşhis etmek elbette kolaydır. Ancak dünyaya meyleden dünyevi kullara “Samiri Siyonizmin” tuzaklarını görebilmeleri için onları ikna etmek muhakkak ki zordur. Çünkü sorun, onları hakkıyla tanımamaktan kaynaklanmaktadır. Eğer insanlar İblisin, şeytanın ve kendi nefsani arzularının kendisi için hazırladıkları tuzakları idrak edebilselerdi hiç şüphesiz tuzaklardan kaçınırlardı. O halde, tüm insanlığın ve özellikle Müslümanların, öncelikli olarak İlâhî ve nebevi ilim ve o ilmin nuruyla, cehaletini izale etmelidirler. Çünkü cehalet, her körlüğün gıdasıdır.

        Allah Teâlâ, bir ayetinde şöyle beyan ediyor:

        İnsan, yediğine bir baksın!(Abese 80: 24)

        Aşağıdaki ayet ise, âlim ile cahilin özelliğine vurgu yapılmaktadır. Buyuruyor ki:

        Fakirlerden (öyle kimseler vardır ki,) Onlar (hayatını sadece) Allah’ın yoluna hasredip adadılar. (Bu yüzden onlar,) yeryüzünde (maişet için) dolaşmazlar.  Onlar, İffetlerinden dolayı (kimseden bir şey de talep etmezler. Ama) bilmeyenler onları zengin zanneder. (Fakat) Sen onları simalarından/yüzlerinden tanırsın. (Onlar,) Israr ederek insanlardan (hiç bir şey) istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu en iyi bilendir.(Bakara 2: 273)

        O halde “cahil,” ne yaptığını ve ne söylediğini bilmeyen ahmak kimsedir. Fakat bildiğini zanneder(Neml 27: 55) İnsanoğlu için en kötü şeylerden birisi de, en az cehalet kadar tehlikeli olan gaflettir. Çünkü gaflet, bir şeyin vahametini algılamama, kavramama, idrak etmeme, önemsememe ve yeterince dikkat etmemedir. Bu nedenle Allah Tebareke ve Teâla,   “cehalet” ile “gaflet” kavramlarını beraber beyan etmektedir.

       Bugün yeryüzünde yaşayan insanların çoğu, cehalet ve gafletin esareti altındadır. Fakat ne yazık ki, esir olduğunun şuurunda değillerdir. Her ikisinin sebebi ise, insanların dünyaya olan aşırı eğilimi, muhabbeti ve onu ilahlaştırmalarıdır. Halbuki dünya, sadece bir imtihan, oyalanma, mal, makam ve evlat ile övünme yeridir. Keşke bunu idrak edebilselerdi. Halkı Müslüman olan coğrafyalarda yaşayan çoğunluğunun acı hali de budur.

       Ki onlar, cehalet içinde gaflette olanlardır... (Zariyat 51: 11)

        (Ama sakın sen)… Gaflete düşenlerden olma! (A’raf 7: 205)

        İkinci sorun, dünyanın ve halkı Müslüman olan coğrafyanın büyük bir bölümünün, sorumlu ve hür siyasi liderlerin eksikliğini yaşamaları ve Batı Emperyalizminin siyasi medyasının yalan ve iftiraları ile  çepeçevre kuşatılmalarıdır.

        Filistin halkının ve Müslüman coğrafyasının en tehlikeli sorunlarında birisi de ihtilaftır. İhtilaf, güç kaybına ve diğer olumsuzluklara davetiye çıkarır. Bu nedenle Filistin halkı, öncelikle kendi aralarındaki ihtilafı gidermeye gayret göstermelidirler. Bu ihtilafı gidermenin tek yolu ise, karşılıklı fedakârlık ve Ortadoğunun kalbi İran İslam İnkılabının etkin gücünü dikkate alarak onların tavsiyelerini dikkate almaktır.

       Allah Teâlâ, şöyle beyan ediyor:

        Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. (Dağılıp) fırkalara ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, sizin kalplerinizin arasını (uzlaştırıp) birleştirdi ve siz O’nun nimetiyle kardeşler oldunuz. Ve siz, bir ateş çukurunun kenarındayken, ondan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle beyan ediyor/açıklıyor.(Âli İmran 3: 103)

       Allah’a ve O’nun Rasûlu’ne itaat edin ve (çekişip) anlaşmazlığa düşmeyin, yoksa zayıf düşersiniz, rüzgârınız/gücünüz gider. Sabredin! Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.(Enfal 8: 46)

        Düşünmeden, aklını kullanmadan, basiretle bakmadan bir anlık ulusal heyecanla olumsuzluklara isyan eden bir dünyada yaşıyoruz. Basireti açık olan kimseler için Kur’an’ı Kerim’deki Talut (a.s.) ve Calut kıssalarına ait ayetler, günümüze ışık tutmaktadır!

        Musa (a.s.)’dan sonra İsrailoğullarına zulmeden, hak ve adalet tanımayan zalim diktatör Calut İktidarda idi. O günün sözde ileri gelenleri onun zulmünden kurtulmak için, dönemin nebisinden yardım istediler ve dediler ki: Bize adil ve güçlü bir melik/lider gönder ki onun rehberliğinde Allah yolunda savaşalım! O, dedi ki: “Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmazsanız?!” Onlar: “Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldık.” dediler.

        Onların üzerine savaş yazıldığı zaman nebileri onlara: Allah, sizin aranızda yaşayan Talut’u gönderdi. Fakat ona itaat etmek şartıyla. Onlardan az bir kısmı hariç, çoğu yüz çevirdi ve: “Bizler, toplumu kurtarmaya daha layık insanlarız. Sonra o, servet sahibi değil, hiçbir kariyeri yok ve üstelik siyasi bir tecrübesi de yoktur. (Bakara 2: 246, 247)

       Fakat kendilerinin bu işin üstesinden gelmeyeceklerini bildikleri için Irk, bayrak, vatan ve ulusal değerleri koruma adına, Calut ile savaşmak üzere, büyük bir coşkuyla Talut’un liderliği altında yola devam ettiler.

        Talut, kalabalık ordusuyla beraber evlerinden ayrılıp belli bir mesafe aldıktan sonra, topluluğa hitap ederek, dedi ki: “Allah sizi bir nehirle imtihan edecektir. Kim ki, onun suyundan kana kana içerse, artık o benden değil ve güvenilir değildir. Ama kim, az bir bir su ile susuzluğunu giderirse, o benimledir.” Fakat uzun yol ve sıcak mevsim onların sabrını taşırdı. Irmağa kavuştukları zaman, onun suyundan kana kana içenler ahdini bozdular ve dediler ki: “Bugün bizim Calut’a ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok.” Fakat Allah rızasını umanlar, dediler ki: “Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah’ın izniyle galip gelmiştir; ve ilave ettiler: “Allah sabredenlerle beraberdir.”(Bakara 2: 249)

        Onlar, Calut ve onun askerlerinin karşısına çıktıkları zaman, dediler ki: “Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit kıl ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”(Bakara 2: 250)

        Böylece onları, Allah’ın izniyle yenilgiye uğrattılar…(Bakara 2: 251)

        Rivayetlere göre, gaflet ve cehalet bataklığında yaşayan güruhun Talut (a.s.) ile beraber yola çıkanların sayısı beş yüz bin kuru kalabalıktı. Onların arasından Talut’a gerçek anlamda itaat ve iman edelerin sayısı ise, üç yüz on üç direnişçiydi. İşte direnişçiler bu iman ve itaatla kendilerinden kat kat fazla olan Calut’un ordusuna karşı büyük bir zafer kazandılar! Ancak Allah’ın izniyle ve Talut’a olan itaat sadakâtlarıyla!

        Halkı Müslüman olan coğrafyanın en önemli sorunlarından bir diğeri de:

        Batı emperyalizminin kültürüyle, ahlakıyla yaşayan ve halklarını batıl olan Batı demokrasilerine teşvik eden, özendiren liyakatsiz münafık siyasi lider ve kadrolarıdır. İmam Ali (a.s)’nin değerli beyanını hatırlayacak olursak Müslüman coğrafyanın saadet kilidi yedikleri, içtikleri ve giydikleri gayri müslime (düşmana) benzememekten geçmektedir. Bu gaflet toplumların yavaş yavaş asimile olma hikayesidir….

        Allah Teâlâ, aşağıdaki ayetinde şöyle beyan ediyor:

        Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan nura/aydınlığa çıkarır; inkâr edenlerin velileri ise tağut’tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar. Orada ebedi kalacaklardır.(Bakara 2: 257)

        Halklar, bu münafık tağutları tanımaktan yoksun, aldatılmış olan topluluklardır. Bu kısa tespitlerden sonra temel konumuz olan Samiri Siyonizme kısaca değinelim.

        Eğer Samiri Siyonizmini Davud (a.s.), Musa (a.s), Meryem oğlu İsa (a.s.) ve Nebi Muhammed (s.a.a.) ile ilişkilendirmezseniz, onu asla tanıyamazsınız.

        Basireti açık Yahudileri istisna ederek, dünyanın her köşesine sinen hain siyasi ırkçı Siyonistler, tahrif edilen dinlerinde vaad edilen “Nil”den “Fırat” a kadar toprakların asıl sahiplerinin kendilerine ait rüyalarıyla halklarını aldatarak ve Osmalıların da gafleti sonucu, Batının ve özellikle İngilizlerin öncülüğünde bu terör şebekesine, her türlü destek sağlanarak zorbalıkla  mazlum Filistin topraklarında iskân ettiler.

        İran İslâm İnkılabı lideri Humeyni (r.a)’nin tarihi deyimiyle,“Büyük Şeytan ABD” ve küçük şeytan AB ve özellikle İngiltere’nin desteğiyle 1948 yılından beri mazlum Filistin halkına yapmadıkları zulüm kalmadı.

         Samiri Siyonizmin siyasi sarhoşları, halklarını sahte bir din ile kandırarak ve şeytani güçlere de sırtını dayayarak 1948 -1967 yıllarında sarhoş naralarıyla boy göstermeye devam ettiler ve hiçbir kural tanımayarak birkaç gün içerisinde Mısır’ın elindeki Sina’yı, Ürdün’e bağlı Batı Şeria, Doğu Kudüs’u ve Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni tek taraflı olarak topraklarına ilhak ettiler. Irkçı sarhoş, bunlarla da kalmadı!

        Bu mazlum halkın sözde liderlerinden Yaser Arafat ve Mahmut Abbas’lar, Batı ile kol kola, sadece siyasi arenada boy gösterdiler. Halkı Müslüman coğrafyaların batıya bağımlı tüm liderleri ise, halklarını tatmin etmek için göstermelik kınamalarla, halklarını da kendi iktidarlarına yakın kuruluşlarla meydanlara indirerek içi boş, kupkuru sloganlarla ırkçı Samiri Siyonizmi telin adı altında havalarını indiriyorlardı. Bugün de, İran İslam Cumhuriyetinin başını çektiği İran, Irak, Yemen, Suriye ve Lübnan dışındaki ülkeler, sadece kimliği İslam olan coğrafyanın batıya bağımlı liderleri ve onlara bağımlı ulusalcı halk, aynı nakaratlarla meydanlara inmeye devam ediyorlar.

        Bu acı durum, 1979 İran İslam İnkılabının miladına kadar devam etti. Allah’ın gaybi yardımları ile ve fedakâr İran halkının Rehber’ine olan sadakatları sonucu, Siyonistlerin en sadık dostlarından tağut’un rejimi, tarihin kirli çöplüğüne gömüldü. Ve ilk işlerinden birisi, Siyonistlerin elçiliğini kapatmak ve Filistin Bürosunu açmak oldu.

        Rahmetullah Humeyni, “Kudüs Kalbimizdir”, “Eğer her Müslüman bir kova su dökse, sel, onları siler süpürür,” tarihi sözleri ile ikinci adımını attı. Gerek Lübnan’da ve gerekse Filistin’de sağlam, imanlı ve sadakatlı direniş gurupların oluşmasına vesile oldu.

         O ve ona itaatli halkı Allah’a, O’nun âlemlere rahmet olarak gönderilen yeryüzündeki en son nebisi Ahmed(s.a.a.)’e ve Ahmed-i Muhtar (s.a.a.)’in gerçek varisleri olan Ehl-i Beyt Mektebi’nin İmamlarına (a.s.) itaatlı muttaki izleyiciler olarak, kefenlerini giyerek, ilâhi aşk ve rıza ile meydana çıktılar. Mihrab Şehidi Ali (a.s.)’nin, Zehra (s.a.)’nın, Kerbela Şehidi Hüseyin (a.s.)’in ve Beklenen Mehdi (a.f.)’nin gönüllü aşıkları olarak! Ve o, basiretli insanlara, avazı çıktığı kadar feryat ederek ve bütün dünyada yankı uyandırarak; Ve diyordu ki : “Sakın, büyük şeytan ABD’nin yaygarasından korkmayın! Çünkü asır, mazlumların müstekbirlere galip geleceği çağdır!” Ve “Eğer hiçbir ülke beni kabul etmezse bile, bir kayık kiralarım, denize açılırım ve mazlumların sesi olurum!..”

        İşte bu sesin ŞAHİD’i olan âlemlerin Rabbi, Allah (c.c.): Ayetlerimizi ona göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya yürüten/götüren O (Allah) sübhandır/bütün noksanlıklardan beridir. Şüphesiz O, işitendir, görendir. (İsrâ 17: 1)

        Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa’yı mübarek kılan Allah Teâlâ’dır! O halde, çizgi ve iz birdir. Basiretli bir mümin için, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa ikizdir. Bugünkü onların mütevellilerini atayanlar, istikbardır. Ve bugün Mescid-i Aksa kurtarmayı ne kadar hak etmişse, Mescid-i Haram’ da, hür olmayı hak etmiştir!

        Ey cehaletle çepeçevre kuşatılan ve ey gaflet uykusundan uyanmayanlar! Hani yukarıdaki satırlarda Allah’ın vaadini beyan etmiştik ya, “Nice az bir topluluk, kendisinden kat kat fazla topluluğa Allah’ın izniyle galib gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.”(Bakara 2: 249)

        Ey bütün dünyada yaşayan basireti açık olanlar! Onların imtihanı, ırmaktan kana kana su içmemekti. İbrahim’in imtihanı, İsmail idi. Kerbela şehidinin imtihanı, kendisini feda etmek idi! Senin imtihanın nedir? Ben bilemem, ama sen bilirsin. Onu feda etmedikçe, felah bulamazsınız ve kölelik zincirlerini asla kıramazsınız! Ve hatta satılmış birer köle olarak, can verirsiniz!

        Fakat kendilerinden kat kat fazla kalabalıklara karşı Rabbine, Rasûlü’ne ve onun Ehl-i Beyt Mektebine kurban olmaya hazır “Direniş Cephesi” var!

       Ey Siyonistler, ey onlara arka çıkan Büyük Şeytan ABD, AB ve onların yerli uşakları! Hizbullah’ın, 2006 yılındaki 33 günlük savaşı ve 2021 yılındaki “Kudüs’un Kılıcı Savaşı”nı hatırlayın! Anmak istemiyorsanız, biz anımsatırız! Ve diyoruz ki, hani şehit Haci Kasım Süleymani’nin bir Müfrezesi sizleri bu kadar aciz ve çaresiz bıraktı ya! Peki ya Hayber ordusu sahaya inerse?!..

        Artık Orta doğuda “Hizbullah”, “Hamas”, “İzzeddin Kasım Tugayları”, “Aslanların İni”, Yemen’de “Ensarullah”, Irak’ta “Haşdi Şabi ve Hizbullah” kıyamda!  Bugüne kadar istikbar tarafında dayatılan ambargolarına rağmen, bütün “Direnişçi Cephe”lere açık desteğini esirgemeyen İran’ın imanlı, bilinçli ve muttaki Rehber’i, güçlü inkılabi ordusu ve halkı vardır! Ve Allah’ın izniyle Kudüs’ün ve Mescid-i Haram’ın, muhakkak hürriyetlerine kavuşacaklarını müjdelemektedir.

        Yazımı, basiretli Yahudilerin vakit kaybetmeden ve düşünerek dünyanın muhtelif coğrafyalara tekrar dağılarak rahat yaşamalarını öğütlüyorum. Eğer nasihatımı kulak ardı ederseniz, sizler de Siyonistlerin ateşinde cayır cayır yanacaksınız. Peşine düştüğünüz yalancı ilah ve şeytan, sizleri, artık dönüşü olmayan uçurumun kenarında terk ediyorlar. Sizlere Nil’den Fırat’a kadar toprakları vaat eden hain korkaklar,  kendilerini korumak için bugün demir kubbeler, tel örgüler ve devasa duvarlar inşa ederek güya kendilerini korumaya alıyorlar.

        Her zaman doğruyu söyleyen bizim, sizin ve bütün âlemlerin Rabbi ise, şöyle beyan ediyor:

        Yemin olsun, biz Zikir’den sonra  Zebur’da da: “Şüphesiz Arz’a salih kullarım varisçi olacaktır” diye yazdık.(Enbiya 21: 105)

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.