NASRALLAH’IN AÇIKLAMALARI ÜZERİNE…

Bismillah.

            Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri Seyid Hasan Nasrullah geçtiğimiz gün El Meyadin televizyonu genel yayın yönetmeni Gassan Bin Ciddu’ya kapsamlı bir röportaj verdi. Bu yazımda ;  Siyonist İsrail Rejimi ile savaş ihtimalinden , Hamas’la ilişkilere ve Suriye konusuna kadar değişik konularda kendisine yöneltilen sorulara önemli cevaplar veren Nasrullah’ın açıklamalarını iki  başlık altında değerlendirmek istiyorum.

                  HİZBULLAH – İSRAİL SAVAŞI YAKIN MI ?

            Söz konusu mülakatta ,  Siyonist İsrail rejiminin Lübnan’a yönelik  kara ve deniz ihlallerine karşı cevap verme haklarını saklı tuttuklarını belirten Nasrallah , direnişin tüm dikkatinin İsrail’in üzerinde olduğunu ve bir çatışmayı her an için muhtemel gördüğünü ifade etti. Nasrallah ayrıca   İsrail’in , Hizbullah’ı savaşa çekmek için kasıtlı bir hamlede bulunmasından ve bu savaşın yerini ve zamanını kendisinin belirlemesinden endişe ettiklerini de söyledi.

            Hatırlanacağı gibi Siyonist rejim Gazze savaşının hemen ardından  üst üste tatbikatlar yaparak yeni bir savaşa daha hazır olduğu mesajını kamuoyuna vermeye başlamıştı. Özellikle Eylül ayı başında Batı Yaka bölgesinde bulunan El Ağvar’da yaptığı tatbikat (1)Lübnan işgalinin bir provası olarak değerlendirilmişti. Siyasi gözlemciler önümüzdeki bahar veya yaz aylarında gasıp İsrail rejiminin Lübnan’a veya tekrardan Gazze’ye saldırma ihtimalini uzak görmüyorlar. Fakat özellikle Lübnan’a yapılacak bir saldırı ve işgal girişiminde, Siyonist rejimi çok büyük sürprizlerin  beklediği de   inkar edilemez bir gerçek olarak ortada duruyor. Hizbullah’ın elindeki kısa ve uzun menzilli füzelerin yanı sıra, direnişin düşmanın altını oyarcasına kazdığı tüneller Siyonistlerin uykusunu kaçırmaya yetiyor. Hizbullah’ın Vietnam savaşından  esinlendiği ve geliştirerek Gazze’deki direniş gruplarına da aktardığı tünel tecrübesi, savaş sırasında düşmana karşı elindeki en önemli silahlardan biri  olacak. Ayrıca Hizbullah’ın müdahale etmek zorunda kaldığı Suriye ve Irak’taki çatışmalarda, geniş alanları kontrolü altına alma  konusunda kazandığı tecrübe de Siyonist rejim açısından rahatsız edici bir gelişme.

            Tabi ki muhtemel bir savaşta İsrail’in en önemli kozu her zamanki gibi vahşice yaptığı  hava saldırıları olacaktır. En son Gazze’de bunu deneyen Siyonist rejim ,  önümüzdeki savaşta da yerleşim yerlerini ve özellikle de alt yapıyı hedef alarak halkı sindirme ve yaşamını zorlaştırma planını uygulayacaktır.

            Hizbullah’ın elindeki askeri kozlara rağmen , şu anda özellikle Lübnan içindeki siyasi kargaşa ve dış güçlerin mezhep savaşı çıkarmaya dönük kalleşçe faaliyetleri yumuşak karnını oluşturmaktadır. Lübnan İslami  Direnişi , ileriki aylarda yaşanacak bir savaşta 2006’da gördüğü uluslararası kamuoyu  desteğini  arkasında bulma konusunda zorlanacaktır. Özellikle Suriye’de ortaya çıkarılan savaş/fitne sürecinde ;  Katar, Suud ve Ürdün destekli selefi veya tekfirci grupların Hizbullah’ı  karalama kampanyalarının yoğun etkisinde bulunan Müslüman halkların meydanlara inmesi biraz zaman alacaktır.

                 HAMAS’LA İLİŞKİLER VE SURİYE

            Söz konusu röportajda Hamas merkezi biriminin İran ve Hizbullah’la ilişkilerini eskiye döndürme kararı aldığını  ve ilişkilerin büyük ölçüde onarıldığını belirten Nasrallah, yaşanan süreçte  Hamas’ın kendilerinden uzaklaştığını ifade etti. Seyit Hasan Nasrallah ayrıca ; ‘ Bugün, ilişkilerin onarılmasından Hamas içindeki bazı dostlarımızın  rahatsızlık duyması mümkündür’ tespitinde de bulundu.

            Bilindiği gibi Suriye’de beşinci senesine giren iç savaş ve fitne , Siyonist İsrail karşısında İslami Direniş Hattı’nı oluşturan İran, Suriye , Hamas , Hizbullah , İslami Cihad ve diğer Filistinli direniş gruplarının farklı pozisyonlar almasına neden oldu. Düne kadar Siyonizm karşısında kader birliği yapan gruplar Suriye konusunda aynı tavrı alamayarak farklı noktalara savruldular. Bendeniz ,  bu savrulmanın direniş hattını oluşturan ülkeler ve grupların kendi iç dinamiklerinden ve taktiksel manevralarından  kaynaklandığını , yoksa temelde aynı düşündüklerine inanıyorum. Zaten bugün İran ve Hizbullah’ın Hamas’la ilişkilerini düzeltme iradesi göstermesi bu görüşümü teyit etmektedir.

            İhvanu’l Müslimin çizgisini takip eden Hamas’ın içerisinde mezhebi taassupları nedeniyle İran ve Hizbullah’a sıcak bakmayan bazı liderlerin olduğu herkes tarafından bilinmektedir. İhvan içinde var olan bu damar özellikle Suriye meselesini bahane ederek Mısır, Suriye, Lübnan , Katar ve Ürdün İhvanının da gaz vermesiyle İran ve Hizbullah’a karşı  soğuk bir  hava esmesine sebebiyet vermişlerdir. Bu şahıslar , Filistin ve Kudüs davasına on yıllardan beri kayıtsız şartsız destek veren İran ve Hizbullah’ın bu konuda yaptığı fedakarlıkları bilmelerine rağmen mezhebi ve siyasi taassuplarının kurbanı olmuşlardır. Bu tavırda ,  Ak Parti’nin beyin takımının   İhvanı yanlış yönlendirerek seçimlere sokması  ve seçim sonrası İhva’nın  iktidara gelmesinin  de etkisi vardır.(2) İhvan içerisindeki İran aleyhtarı bu kadrolar Mursi’nin iktidara gelmesi ve  Ak Parti’nin de onlara destek verme sözüyle adeta kanatlanıp uçmuş ve artık bölgesel konularda özellikle de Filistin konusunda İran İslam Cumhuriyeti’ne ihtiyaç kalmadığı zannına kapılmışlardır.

Maalesef  hem İhvan içindeki kadrolarda ve hem de  Ak Parti’nin içerisinde rahmetli Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın ve yine rahmetli Fethi Yeken’in siyasi ruhu ve basireti bulunmamaktadır. ( İki liderin de ruhları şad olsun.) Hem Erbakan hoca hem de Yeken, İslam dünyasındaki gerçek anti Siyonist ve anti Emperyalist devletin İran İslam Cumhuriyeti olduğunu ve  rahmetli İmam Humeyni’nin çizgisinin kendi çizgileriyle örtüştüğünü tespit ederek , ortak düşman karşısında vahdet şuuruyla hareket etmenin önemini kavramışlardır. Suriye ve Lübnan İhvanı’nın önde gelen liderlerinden biri olan rahmetli Fethi Yeken , Hafız Esad döneminde Suriye zindanlarında gördüğü ağır işkencelere rağmen içeriden çıktıktan sonra İsrail karşısında Esad yönetimiyle ortak düşmana karşı savaşmanın maslahat olduğunu görebilmiştir.

Nasrallah’ın bu röportajda üzerinde durduğu konulardan biri de , Filistinli direniş gruplarından her hangi birinin Suriye’de rejime karşı savaşma kararı aldığına dair elde mevcut bir delil bulunmadığını ifade etmesidir. Bu konu , yaklaşık dört senedir üzerinde değişik spekülasyonların yapıldığı bir  konudur. Bazı medya organları Hamas’ın muhaliflere askeri eğitim verdiğini iddia etmişlerdi. Fakat görüldüğü gibi Nasrallah bu konuda elde mevcut bir delil olmadığını açıklıkla beyan etti. Elbette Suriye ve Lübnan içerisinde yaşamakta olan Filistinli mültecilerin veya  işgal altındaki topraklarda yaşayan bazı Filistinlilerin kendi imkanlarıyla veya bazı Arap ve bölge devletlerinin teşvikiyle   Suriyeli muhaliflere  destek vermiş olması kuvvetle muhtemeldir. Bu konuda medyaya pompalanan haberlerin büyük bir dikkatle ele alınması ve uyanık olunması  gerekir.

Suriye’de almış olduğu siyasi  pozisyondan dolayı İran ve  Hizbullah’ı eleştiren Müslümanlar şunu bilmelidirler ki :Şu anda Nusra, El Kaide , İşid  vb.    grupların içerisinde bulunan kişiler,   Suriye olayları başlamadan önce de İran ve  Hizbullah’ı tekfir ediyorlardı ve onları  boğmak için fırsat bekliyorlardı. Yoksa bölgedeki İran ve Hizbullah düşmanlığı bir gece de oluşmadı. Suriye’de olayların ilk başladığı günlerde Türkiye’ye yardım gönüllüsü adı altında gelen   Ürdün, Katar ve Suudi Arabistanlı  zengin selefiler ,  Türkiyeli yardım kuruluşlarına para verirken aynen şunu söylüyorlardı : ‘ Alın ,  bu paralarla Hizbullah’ın kökünü kurutun.’ Yani bunların derdi o zamanlar sayıları binlerle ifade edilen bugün ise milyonları bulan gariban Suriyeli mülteciler değildi. İşte Hizbullah ve İran, Suriye’den sonra sıranın kendilerine geleceğini bildikleri için savaşa dahil olmak zorunda bırakıldılar. Tabi hadisenin uluslararası boyutuna yani emperyalistlerin oyunlarına hiç değinmek istemiyorum. Merak edenler  rahmetli Erbakan Hoca’nın 2003 yılında yaptığı konuşmayı izleyebilirler. (3)

Şundan emin olun ki , Hizbullah eğer özellikle Kalamun’a müdahale etmemiş olsaydı Katar , Suud ve Ürdün destekli terörist – tekfirci gruplar bugün Lübnan’ı kan gölüne çevirmiş olacaklardı.

Üzülerek müşahede etmekteyiz ki,  batılıların Ortadoğu bizim ise peygamberler diyarı olarak tanımladığımız bu mübarek ve bereketli topraklar, bugün  Siyonist ve emperyalistlere mezar olmak yerine ,  Müslümanlara mezar olmakta ve bizler için cehenneme dönmektedir.

Ya Rabbi ! Alimlerimize ve siyasi liderlerimize basiret ver ve bizlere de basiretli alimlerin ve siyasi  liderlerin peşinden gitmeyi nasip et. Amin.

1)      http://www.kudusgunu.com/--isgal-rejimi-agvar-da-genis-capli-tatbikat-surduruyor-_h3433.html

2)      http://www.kudusgunu.com/bulent-yildirim------suriye-meselesi--israil-karsisinda-var-olan-direnis-hattini-yaraladi---_h4925.html

3)      http://www.youtube.com/watch?v=p0jN6MEbEF0

www.kudusgunu.com

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.