SEYYİD HAŞİM SAFİYÜDDİN'DEN ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR (RÖPORTAJ)

Batı Asya ve Arap ülkeleri konusunda başarısız olan Siyonist Rejim İran'ın bazı komşu ülkelerinin medyasında suni gündem yaratmaya yönelmiş ve bu ülkelerde kendisini etkili göstermeye çalışmaktadır. Kimileri bunu bir çaresizlik belirtisi olarak değerlendirirken, kimileri hesaplanmış bir planın sonucu olarak yorumluyor. Yıllardır bu rejimle uğraşan ve yaklaşımları hakkında bilgi sahibi olan birisi olarak, bu eylemi ve bazı hükümetlerin normalleşme ile ilgili iyimserliğini nasıl yorumluyorsunuz?

Birincisi, onlar bir şeyi yapacak durumda olmadığında ister İran'ın komşusu olsun ya da olmasın başka bir ülkeye bel bağlıyorlar. Bu aslında planını hayata geçirecek güçte olmadığını gösterir. Çünkü onlar bunu yapamadığında diğer ülkeler de yapamaz. Ikincisi, deneyimler ABD ve İsrail'in diğer ülkelerle sürdürülebilir ve uzun vadeli ortak çıkarları olmadığını kanıtladı.

Çünkü İsrail'in emelleri ve hırsları sınırsızdır. Zaman zaman dıştan belli oluyor. Bazı ülkelere ilgi gösterir ama aslında kendi çıkarlarını her şeyin önünde tutar. Amerika da aynı şekilde hareket ediyor.

Bu onların politikasıdır. Farklı ülkelerde veya İran'ın komşu ülkesinde gösterdikleri faaliyetler İran'a birden çok cephe açmak amacıyla yürütülen boş çabalardır. Onlar dikkatleri İslam aleminin asıl meselesi Filistin ve Kudüst'en beyhude konulara çevirmeye çalışıyorlar.

Bu konu apaçık ortada ve İmam Hamanei'nin açıklamalarında buna işaret edilmiştir. Kudüs ve Filistin meselesi İsrail'in politikalarında çok etkilidir ve artık İran'a karşı bir şey yapamayacakları için bu ülkeleri fitne yaratmak için kullanmaktadırlar. Tıpkı geçtiğimiz yıllarda Azerbaycan Cumhuriyeti, Ermenistan ve Kafkasya bölgesinde olup bitenler gibi.

Aslında İsrail, İran'a karşı koyacak güçte değil. İran çok güçlü ve bugün bölgenin en güçlü ülkesi. Bunun nedeni halk desteği, siyasi güç ve meşruiyet ile iç kabiliyete sahip olması ve bölgedeki nüfuzunu genişletmeye devam etmektedir.

Bölge genelinde varlık ve etkiye sahip olan İran İslam Cumhuriyeti bölge milletleri tarafından sevilmektedir. Ancak İsrail'in bu taleplerine boyun eğmeyi kabul eden ülkeler ve siyasi partiler ve çevreler hiç şüphesiz başarısız olacaktır. İsrail, İran'a karşı duramazken, kuklaları nasıl ayakta durabilecek.

**Siyonist  Rejim, bazı hükümetlerle kurduğu bağlara paralel olarak medya alanında da benzer hareketleri izledi. Örneğin, İran ile Suudi Arabistan arasında diplomatik ilişkiler  yeniden başlar başlamaz Siyonist liderlerin maskesi düştü. Onların Iran International TV kanalı ile bağlarının olduğu ortaya çıktı. Bu, Netanyahu ve Bennett'in bu televizyon ile yaptığı röportaj anında yayınlandı. Bunun üzerine İran karşıtı gruplar işgal altındaki topraklara geldi ve onları Pehlevi'nin oğlu karşıladı. Bölge tarihi , İran İslam Cumhuriyeti'nin bölgede Arap-İslam kimliğini desteklediğini kanıtlıyor, ancak bu grupların bir araya gelmesi bölge ülkelerinin aleyhine hareket ettiklerini göstermektedir. Bu, Pehlevi'nin İsrail ile ilişkisi her zaman bölge ülkelerinin aleyhine olduğu anlamına gelir ve bu ikili yakınlaşınca bölge ülkelerinin birinci düşmanları olmuşlardır. Size göre Siyonist Rejim ile İran karşıtı grupların yakınlaşmasının bölge ülkeleri açısından sonuçlarının ne olacak?

Pehlevi’nin oğlunun İsrail'de olduğunu görünce çok güldük ve İsrail'in ne kadar güçsüz durumda  anladık. İran halkı benden daha iyi biliyor, İsrail gibi bir rejimin güç kazanabilmek için Pehlevi'nin oğluna sarılması çok saçma. Çünkü doğal olarak zayıf taraf güçlü olmak için güçlü bir tarafa ihtiyaç duyar, çok güçsüz bir tarafa değil. Bu gezi, İsrail'in İran'ın içinde veya dışında herhangi bir etkisi olmayan Pehlevi'nin oğlu gibi değersiz bir kişiye ihtiyaç duyması Siyonist Rejim’in zayıf ve çaresiz geldiğini gösterdi.

İkincisi, çok şükür olsun ki bölge halkları, gelişmelerin perde arkasını daha iyi kavrayabilecek bir bilinç düzeyine ulaştılar. 20-25 yıldır direnişi seven bölge halklarının İsrail'den nefret ettiğini ve normalleşmeyi kabul etmediğini söylüyoruz. İran da İslam dünyası ve Arapların ne istediğini biliyor. O kendisi için hiçbir şey istemiyor. İran, Arapların ve Müslüman ülkelerinin yardımına koşmuştur, çünkü İran'ın en önemli ilkelerinden biri masum insanların hakkını savunmaktır. İran, Filistin'i Filistinlilere, Kudüs'ü Müslümanlar ile Hristiyanlara ve tüm kutsal yerleri sahiplerine iade etmeye geldi. Ancak İsrail son 40 yılda bu gerçekleri örtbas etmek ve çarpıtmakla uğraşdır. Yaşanan gelişmeler böyle. Bunlar  İmam Humeyni’nin (r.a) Dünya Kudüs Günü'nü ilan etmesiyle başladı. İslam ve Arap milletleri, şimdi İmam Hamanei’nin emirlerini kabul ettikleri gibi, İmam Humeyni’nin  Kudüs ile ilgili sözlerini de kabul ettiler. ABD ve İsrail son yıllarda yaptığı iş Sünni-Şii çatışması,  IŞİD’i kurma ve ardından İran’ı değiştirme politikasına başvurmaktır. İran'ın İslam dünyası ve Sünnileri Şiileştirmeye çalıştığı, İslam ve Arap dünyasına hakim olma peşinde olduğu öne sürüldü. Mezhep ve Arap-Fars milliyetçilik kışkırtmaları başarısız oldu. Dolayısıyla bölge milletleri artık daha bilinçli. Onlar İslam ve Arap dünyasının meseleleri için kendini feda eda edip çalışan ülkenin İran İslam Cumhuriyeti olduğunu biliyorlar.

Bu nedenle İran'ın düşmanları tarafından bu tür çabaların git gide azaldığına tanık oluyoruz ve  daha önce de söylediğim gibi istikrar ve huzur Direniş Ekseni ve İran'ın lehinedir. Çünkü iç istikrarın sağlanması bölge ülkeleri ve milletlerinin olup bitenlerin gerçekliğini görmelerine yardımcı olacaktır. Bu, İran halkının son yıllarda katlandığı şeyin çok büyük bir görev olduğunu ve daha da önemlisi doğru bir görev olduğunu vurgulamaktadır.

İran halkı güçlü azmi ile Peygamber ve Ehl-i Beyt'in (as) gerçek bir takipçisi olduğunu ispatlamıştır. Ehl-i Beyt'in (a.s) siyaseti sabır ve hoşgörüyle tesis edildiği gibi İran İslam Cumhuriyeti'nin çizdiği politikada devam edecektir. Bugün İran'ın haklı olduğu tüm dünya için kanıtlandı. Arap dünyası ile milletleri İran'a selam gönderiyor.  Filistin halkına, Filistin direnişine, diğer direniş gruplarına ve bölge milletlerine bakın, hepsi kendilerine güç ve umut sağlayan ülkenin İran İslam Cumhuriyeti olduğuna inanıyor.

**Açıklamalarınızda ABD'nin bölge halkları arasında anlaşmazlık yaratma çabası ve bölgeden çekilmesinin kriz ile birlikte olabileceğinden bahsettiniz. İmam Hamanei Irak makamlarıyla yaptığı görüşmede, bölgede bir Amerikalının bile kalmasının çok fazla olduğunu söylediğini duyduk. Amerikan askerlerinin bölgeden az çok çekildiğini görüyoruz, ancak bazıları Amerikalıların bölgeyi boşaltmayacağına, sadece varlık biçimlerini değiştirip projelerini ilerlettiklerine inanıyor. Genç liderleri planı, kurulan STK'lar, seçkinler için tahsis edilen burslar, sivil itaatsizlik ve sosyal medya grupları, bölgede bazı ülkelerdeki Amerikan üniversiteleri nüfuz planın bir platformudur. Bu yaklaşım değişikliği hakkında değerlendirmeniz nedir?

Amerikalılar İngilizler gibi değil. Aslında birbirlerine benziyorlar, fakat Amerikalıların düşüncesi İngilizlerinkiyle aynı değil. İngiliz zihniyeti, bulunmadıkları bölgelerde var olabilmek veya bulundukları bölgelerde varlıklarını sürdürebilmek için her türlü komplo, hile, güvenlik kurumları, sızma girişimi ve fitneyi kullanmak gerektiğini savunuyor. Ama Amerikalılar öyle değil. ABD her şeyden önce askeri gücüne ve dünyanın çapında dağılmış askeri üslerine güveniyor. Bakınız, Amerika'nın dünya çapında ve hatta Avrupa ve Japonya'da ya da dünyanın diğer bölgelerinde kaç tane askeri üssü var? Amerika vahşi bir doğa ile askeri güç ve bombalara sahiptir. Onlarla tehdit ediyor. Bu, tüm Amerikan diplomasisi ve ekonomisinin arka planıdır. Amerika zayıfladığında bölgedeki varlığı ve tüm araçları zayıflayacaktır. Kurumlarının, ekonomik ve siyasi ortaklarının gücü azalır. Onların Amerika olmadan hiçbir gücü yoktur. STK'ların bölge ülkelerinde gücü olduğuna kim inananır? Bunlar önemli değil. Çünkü Amerika'nın etkisine ve gücüne güveniyorlar. ABD'nin etkisi azaldığında çökecekler. Afganistan'da yaşananlara bir bakın. ABD ve askeri birlikleri bu ülkeyi terk ettiğinde Afganistan'da ABD'nin adı ve sanı bile geride kalmamıştı.Şimdi bir düşünün, Amerikan ordusunun başaramadığını, STK'lar başarabilir? ABD, Amerikan hükümetini, ekonomisini, politikasını ve STK'larını güçlü ve özgür ve insan hakları savunucusu olduğunu gösteren devasa bir medya gücüne sahiptir; Ancak gerçekte barbarlığına güveniyorlar. Amerika'nın bölgedeki zayıflığından bahsettiğimizde, konu bu ülkenin barbarlığıdır. ABD askeri üsleri işe yaramaz, etkisiz hale gelecek. Batı Asya'daki Amerikan büyükelçiliklerinin kapatılacağını söylemiyoruz, hayır ama etkisiz büyükelçilikler haline geleceklerinden bahsediyoruz. Çünkü güçleri silaha bağlıdır. Amerika askeri ve güvenlik açısından Irak ve Suriye'den çekilir ve Lübnan'daki bazı piyonlarını çekerse bu ülkeye geride ne kalır? Bu ülkenin Ürdün, Katar ve Suudi Arabistan'da askeri üssü var, Amerika'nın gücü bunlarda. Ama zayıf durumda olduğunda, diğer her şeyi zayıflar.

** Düşünürler, yeni çağın jeo-ekonomi çağı olduğunu söylüyor. Ekonomik araçlar ve kapasitelerin kullanılması, ülkelerin gücünü doğrudan etkiliyor.  Dolar sistemi gibi araçlara güvenen Amerika Birleşik Devletleri, yaptırım yöntemiyle bağımsız ülkelere çok fazla baskı yapıyor. Bu konuda Lübnan ve İran halkı  benzer bir durumla karşı karşıya kalmıştır. İki ülke halkı ekonomik araçları kullanan ABD’nin zorbalığının acısını çekmiştir. Ekonomi alanında ABD ve ortaklarının bağımsız milletlere uyguladığı devlet terörü ile karşı karşıyayız. Uygulanan kısıtlamalar feci bir boyuta ulaştı. Öyle ki gıda, tıbbi ilaç ve sağlık alanında bile Lübnan, Yemen, Gazze ve dünyanın diğer bölgelerindeki sivillere çeşitli zorluklar getirdi. Devletler tarafından sivillere karşı yapılan ekonomik terör hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu Amerika bir cani ülke, çünkü tarihi suç ve cinayetten oluşur. ABD’nin kuruluşundan bugüne kadar kan dökülmeden varlığını sürdürememiştir. Amerika kıtasının asıl sahipleri katledildi ve Amerika Birleşik Devletleri (kızılderili) yerlilerin kanıyla kuruldu. Bu suçlar tüm dünyada biliniyor. Hiroşima ve Nagazaki, İran yolcu uçağının düşürülmesi ve Irak ulusunun katledilmesi gibi (suçlar). ABD'nin uyguladığı yaptırımlar nedeniyle yüzbinlerce Iraklı öldü ve bu, onların ölümcül silahlarıyla yaptığı suçlardan ayrı. Bölgede siviller Amerikan silahlarıyla öldürüldü. Dolar baskısı da suç teşkil ediyor. Onlar insanlara baskı yapmak istiyor ve daha kötüsü bu durumda insan hakları bayrağını da ellerinde tutuyor olmasıdır.

Dolayısıyla  ABD’yi insanlık tarihinin en büyük imparatorluğu olarak nitelendrien Kissinger'ın sözlerine inanıyoruz. Kissinger'ın ifadesini doğruluyoruz. İnsanlık tarihinde yaşanan en büyük zulüm bu imparatorluğun kurulmasıdır. Dünyanın en büyük tiranı ve zalimi Amerikan İmparatorluğu olduğuna göre Firavun ve Nemrut gibi insanlık tarihinin zalimlerinin yaptıkları, Amerika'nın yaptıklarının yanında hiç kalır. Bir ülke ve halkını kuşatıp temel haklarından mahrum bırakıyorlar. Şu anda İran halkı doğal kaynaklarını kullanmaktan yoksun bırakılmıştır. İran başka bir ülkenin yardımına ihtiyacı olmayan zengin bir ülke. Yardım istemedi. İran, kaynakları sayesinde yaşayabiliyor ancak politikaları ABD'nin politikalarıyla bağdaşmadığı için kuşatılmış durumda. Amerika'nın bugün Lübnan veya Yemen'de yaptıkları insani değildir. Yemen'de 7 bini çocuk olmak üzere toplam 60 bin ila 7 binden fazla sivil öldürüldü. Onlar açlıktan öldü. Bu konuyu görmezden gelen ABD, sadece kendi şartlarını Yemen halkına empoze etmeye çalışıyor.

Geçenlerde ABD Kongresi’nde düzenlenen oturumda bölgeden bahsediliyordu. Gündemde bölgedeki boğazlar ve denizler vardı. Oturumda bu alanların İran'ın eline geçmemesi için ABD’nin kontrolünde olması gerektiği vurgulandı. ABD bu nedenle Yemen, Irak ve Lübnan halkını aç bırakıyor. Aynı politika Gazze Şeridi'ndeki Filistinliler için de geçerlidir. Batı Şeria'da bile temel gıda maddelerinin sağlanması açısından durum çok vahim. Burada sivillerin temel ihtiyaçlarını karşılamak için atılan her adımdan Siyonistlerin lehine yararlanmak istiyor. Bu Amerika ve şaşırmadık. İlk günden itibaren ana düşmanımızın Amerika olduğunu anladık ve size açık söylüyorum, İmam Humeyni'nin (r.a) ilkelerine uymaktan gurur duyuyoruz. Baş düşmanımız Amerika, ardından İsrail. Dolayısıyla bunların düşmanca politikalar uygulaması doğaldır, ancak daha önce de dediğim gibi tüm çabalarına rağmen güçleri gerileme ve çökme noktasına gelmiştir.

**Lübnan halkının yaşam koşullarından bahsedildi, izin verirseniz Lübnan’daki siyasi atmosfer hakkında bir soru sormak istiyorum. Ülkede Hizbullah’ın Özgür Yurtsever Hareketi ve Sayın Mişel Avn ile işbirliğine 7 yıldır bağlı kaldığıne ve son ana kadar Avn’e verdiği destekten geri çekmediğine tanık olduk.Ardından Sayın Nasrallah'ın yaptığı konuşmada, Hizbullah'ın daha önceki anlaşma ve taahhütlere dayanarak Sayın Süleyman Faranjieh'in cumhurbaşkanlığı adaylığını desteklediği açıklandı. 7 aydır Lübnan cumhurbaşkanı belirlenmemiş değil. Tabii ki daha önce de böyle durumlar yaşandı. Sizce bu düğüm nasıl çözülür?

Lübnan sorununun nasıl çözüleceği belli. Bu karmaşık bir konu değil. Ancak çözüm sürecini kimin yürüteceği önemlidir. 7 yıl önce Mişel Avn Lübnan Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Şimdi seçilmeli diyoruz, çünkü Lübnan halkının çıkarlarını anlaması ve bu konuda uzlaşıya varması lazım. Amerikan büyükelçiliğinin veya belirli bir ülkenin elçiliğinin ne istediğini anlamalı. Lübnanlılar bir araya gelip sorunlarını konuşmalı ve sorunların nasıl giderileceğine kendileri karar vermelidir. Şu anda çok sayıda ekonomik, siyasi ve stratejik krizle uğraşan Lübnan’ın durumu çok içler acısı. Böylesine kötü bir durumda Lübnanlılar anlaşarak bir uzlaşıya varmalıdır. Bu durumdan nasıl çıkacakları konusunda anlaşamazlarsa, hangi konuda anlaşacaklar ki?

Bu arada biz birilerine veya herhangi bir gruba baskı yapmak istemiyoruz. Bunun nedeni birinin bize bir şey empoze etmesini istemememizdir, işin gerçeği bu aslında. Birileri belli bir adayı desteklediğimiz için bize başka bir politika dayatmak istiyor. Çünkü bu adayı kabul etmiyorlar. Madem adayımızı kabul etmiyorsunuz, adayınızı tanıtın diyoruz ama adayın seçilmemesi için herhangi bir numara başvurmak doğru değil.

Hizbullah Hareketi, direnişin olduğu coğrafyada büyük bir güce sahip. Ancak daha geniş anlamda, aynı ülkede yaşıyoruz ve kendimizi kurtarıp vatanımızı ve halkımızı ihmal etmeyi asla düşünmüyoruz. Tüm Lübnan'ın çıkarlarını düşünüyruz. Bu yüzden onlara çok fazla risk almamaalrını ve yabancılara güvenmemeleri gerektiğiniz söylüyorum. Dışarıya güvenmeyi bırakmaları yeterlidir. ABD’ye güvenenlere sesleniyorum: Amerika Lübnan'a elektrik verebilir ama buna engel olur. İran'ın bunu yapmasına izin verebilir ama yine de engelliyor. Ülkelerin kendi isteğine göre inşa edebilmesi için Lübnan halkını kendi kaderine bırakabilir, ancak buna da engel olup her şeyi mahveder. Dolayısıyla çözüm açık ve nettir ancak zor durumlarda karar vermek cesaret gerektirir.

** Eğer unuttuğumuz bir soru, gözden kaçan bir konu veya bahsetmek istediğiniz herhangi bir konu varsa konuşabilirsiniz. Yorumlarınızı paylaşırsanız  çok seviniriz.

Hayır. Rica ederim. Hiçbir konu yok. Size çok teşekkür ederim.

Tamam. Son olarak, İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei ve Seyyid Hasan Nasrallah'a sağlık diler, zaman ayırdığınız için bir kez daha teşekkür ederim.

tesnim

HİZBULLAH, 18 Haziran 2023 17:10