İMAM HAMENEİ RAHMETLİ İMAM HUMEYNİ'NİN VEFAT YILDÖNÜMÜ MÜNASEBETİYLE DÜZENLENEN TÖRENDE ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR YAPTI

İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, İslam İnkılabının kurucusu İmam Humeyni’nin (r.a) vefatının 33. yıldönümü münasebetiyle bir konuşma yaptı. 

Görüntülenme: 789 Tarih: 04 Haziran 2022 13:26
İMAM HAMENEİ RAHMETLİ İMAM HUMEYNİ'NİN VEFAT YILDÖNÜMÜ MÜNASEBETİYLE DÜZENLENEN TÖRENDE ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR YAPTI

İmam Hamanei, “Ülkenin bilgisini ve ekonomisini, ülkenin savunmasını ve güvenliğini güçlendireceğiz. Farklı görüş ve eğilimlerin çeşitliliği kadar ulusal birlik ve bütünlüğe de riayet edilmelidir” dedi.

İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, İslam İnkılabının kurucusu İmam Humeyni’nin (r.a) vefatının 33. yıldönümü münasebetiyle bir konuşma yaptı.

İmam Hamanei’nin konuşmasının önemli başlıkları şöyledir:

-İmam Humeyni, İslam Cumhuriyeti'nin ruhudur. Bu ruh İslam Cumhuriyeti'nden alınırsa, sadece duvarda bir resim olarak kalacaktır.

-İnkılâbın şimdiki nesli, aziz İmam'ı (r.a) doğru dürüst tanımıyor ve onun azametini bilmiyor. İmam, kelimenin tam anlamıyla müstesna bir şahsiyetti. İmam’ı (r.a) ben gibilerle mukayese ediyorlar, oysa aradaki mesafe çok büyük ve astronomik bir mesafedir.

-İmam’ı (r.a) genç nesle tanıtmak önemlidir çünkü onlara ülkenin geleceğini en iyi şekilde yönetmeleri için yardımcı olur. İmam sadece dünün imamı değil, bugünün ve yarının da imamıdır.

-Bu inkılâbın ikinci adımında milli ve devrimci sorumluluğu alacak ve ülkenin geleceğine yön verecek olan genç ve akıllı neslimizin, inkılâp yolunda doğru bir şekilde ilerlemek için gerçek bir yazılıma ihtiyacı vardır.

-Bu, hızlandırıcı ve dönüştürücü olabilecek bu yazılımdır ve bu, imamın konuşma ve davranışlarında bulunabilecek derslerdir.

-İmamla ilgili ilk nokta, inkılâplar tarihinin en büyük devriminin lideri olmasıdır. Tüm devrimlerin en meşhuru 1789 Fransız Devrimi ve 1917 Sovyet Devrimi'dir. Ama İslam İnkılâbı bu ikisinden daha büyüktür ve bunun çeşitli nedenleri vardır.

-Bu iki devrim (Fransa ve Sovyetler Birliği) halkın desteğiyle kazanıldı, ancak ondan sonra halk hiçbir şey yapmadı ve bir kenara itildi ve can ve başlarıyla ve sokaklardaki varlıklarıyla, yaptıkları inkılâbın devamında katılım sahibi olamadılar ve sonuç olarak, bu iki devrim hızla asıl yolundan saptı.

-Fransa Devrimi yaklaşık 12-13 yıl sonra tekrar monarşi oldu ve Napolyon iktidara geldi ve 15 yıl iktidarda kaldı ve ardından onlara karşı Fransız Devrimi'nin yapıldığı aynı aileler geri döndü ve ülkeyi ele geçirdi. İnsanlar meydanda olmadığında sonuç bu olur!

-Sovyet devrimi de 12 yıl sürmedi ve Stalin ve halefleri o kadar zorbalık yaptı ki, kendilerinden önceki saltanatlar bu zulmü görmemişlerdi ve halk yine işe yaramaz hale geldi!

-Ama İslam İnkılâbı halkın varlığı ve canı ile kazanıldı ama halk kenara itilmedi. ‌ Zaferden yaklaşık iki aydan kısa bir süre sonra ülke çapında bir referandum yapıldı ve halk hükümeti seçti.

-Zaferden yaklaşık bir yıl sonra ilk cumhurbaşkanı halk tarafından seçildi ve birkaç ay sonra ilk İslam-i Şura Meclisi halk tarafından kuruldu ve bugüne kadar ülkede 50'ye yakın seçim yapıldı ve halk sahalarda varlık gösteriyor. İmam (r.a) böyle büyük bir devrimin lideriydi.

-İnkılâptaki maneviyat, devrimimizin büyüklüğünün bir başka yönüdür. 19. ve 20. yüzyılın Fransız ve Rus devrimlerinde ve diğer küçük devrimlerde, insan varlığının temel ihtiyaçlarından biri olan maneviyat kaybolmuş ve kimse buna dikkat etmemiştir. Ancak İslam İnkılâbı, insanın maddi ve manevi yönlerine önem vermiştir.

-İmam (r.a), devrimle sonuçlanan bu hareketin lideriydi. Hiç şüphe yok ki, devrimi halk kazandı ve onlar sahaya girmeseydi devrim kazanamazdı. Ama bu okyanusu dalgalandıran güçlü el, o çelik gibi şahsiyet ve o kendine güvenen kalp ve farklı kesimlerden milyonlarca insanı sahaya çıkaran, sahada tutan ve umutsuzluğu ortadan kaldıran Zülfikarvari dil, büyük İmam, İmam Humeyni’dir.

-Bu ülkede başka hiç kimse bunu başaramazdı. Bu ağır yükü kimse taşıyamazdı ve bu sadece büyük İmam'ın (r.a) işiydi.

-İmam (r.a) farklı zamanlarda savaş alanını belirledi ve halka, inkılâp döneminde ve inkılâbın zaferinin kanlı günlerinde meydanın nerede olduğunu öğretti.

-Şah rejiminin, ABD'nin yardımıyla, halkın yokluğunda kökten kazımak için Tahran'da askeri bir hükümet peşinde olduğu günlerde, İmam (r.a), Allah'tan ilham alarak (ki İmam bunu daha sonra kendi de söylemiştir) insanların sokağa çıkmasını istedi ve bu, ‌savaş alanını belirlemekti.

İmam (r.a), Hemedan Hava Üssü'ndeki Amerikan darbesiyle mücadelede de bir tür savaş alanı belirledi.

İmam, kararı kabul ettiği bildirisinde, halkın bundan ve kendisinin gidişinden sonraki vazifelerini de açıklamıştır. İmam'ın ömrünün son yılındaki önemli açıklamalarının tamamı, kendisinden sonraki dönemin savaş alanını göstermek olmuştur.

İmam, kişisel özellikler bakımından seçkin bir insandı ve bu özellikler çok az kişide ortaya çıkabilirdi ve tarihte bütün bu özelliklerin bir arada bulunduğu kimseyi tanımıyorum.

İmam, her şeyden önce kelimenin tam anlamıyla pak ve takvalıydı. İkincisi, o maneviyat ehli ve irfani halleri olan ince ruhlu biriydi ve gençliğinde seher duasının şerhi gibi irfani kitaplar yazmıştı.

İmam (r.a), hamase ve irfanı bir arada toplamıştı. Hem hamaset yaratıyordu hem de maneviyat ve irfan ehliydi.

İmam (r.a), asla umutsuzluğa kapılmadı ve kelimenin tam anlamıyla dürüsttü. Hem Allah'a hem de insanlara karşı dürüsttü ve sözüne bağlıydı.

İmam (r.a), çok düzenli ve dakikti, kelimenin tam anlamıyla güvenilir bir insandı ve Allah'ın vaadine inanıyordu.

İmam'ın (r.a) mektebinin temeli "Allah için kıyamdı" ve bu tür kıyamların sağlam bir Kuran-i kökleri vardır. Bu kıyam her dönemde farklı şekillerde olabilir ve her zaman aynı olmayabilir, ancak amacı her zaman adaleti sağlamak ve maneviyatı teşvik etmektir.

İmam (r.a) bir savaşçıydı ve bu, “Allah için kıyam” ve hak ve adaletin sağlanması sahasında daimi bir varlık göstermek anlamına geliyordu; Bu hedef, Pehlevi hükümetinin ve diğer herhangi bir bağlı hükümetin zelil çatısı altında mümkün değildi ve bu nedenle İmam, bu zelil çatıyı bu milletin başından kaldırmak ve meydanı onların hareketi ve ilerlemesi için hazırlamak istedi.

İmam açık ve netti, insanlarla konuşur, onlara açıklama yapardı.

İmamın en önemli özelliklerinden biri de ilk günden itibaren insanlara güvenmesiydi. Savaşmak isteyen ama halk bizimle gelmez diyenler oldu ama aynı yıl İmam, halka söylersek halk bu meydanı dolduracaktır dedi. İmam (r.a), halkın mücadelesini iyi biliyordu ve halkın kalbini ısıtıyor, onların umutsuzluğa düşmesine izin vermiyordu.

İran İslam Cumhuriyeti'nin kuruluşu sırasında İmam'ın yol haritası ve yeni planı, ülkeyi yozlaşmış geçmişinden tamamen ayırmaktı. Öyle ki, ülkeyi yönetmek için önerilen plan, Batı kültürü, medeniyeti ve sözlüğünde ve Batı'da "cumhuriyet" veya "demokrasi" denilen şeyin altında değildi.

Bu nedenle İmam (r.a), İran İslam Cumhuriyeti'ni dönemin iki yaygın ekolünden, yani sermaye temelli liberal demokrasi ve diktatörlük merkezli komünizmden ayırmış ve İslam Cumhuriyeti için yeni bir model önermiştir.

İmam'ın modelinde, daha önce aralarında çelişki çıkarılan ikilemler birbiriyle uyumlu hale getirildi. Hem dini maneviyatı hem de halkın iradesini bir araya getirdi. İlahi emirlerin uygulanması ile birlikte kamu menfaatlerinin gözetilmesi de bunlardan biridir.

Servet üretimiyle birlikte düşkünlerin durumunu gözetmek ve ekonomik adalette ısrar etmek de diğer uyumlu hale getirilen ikilemlerdendi. Zulmü ve zulmü kabulü reddetmek de bunlardan bir diğeriydi. Biz ne kimseye zulmediyor ne de zulmü kabul ediyoruz.

Ülkenin bilgi birikimini ve ekonomisini, ülkenin savunmasını ve güvenliğini güçlendireceğiz. Farklı görüş ve eğilimlerin çeşitliliği kadar ulusal birlik ve beraberlik de riayet edilmelidir.

Yetkililerin takva ve paklığı kadar uzmanlıkları ve pratiklikleri de gereklidir. Uzmanlık ve söze bağlılık bir arada olmalıdır!

Bazıları bu altyapının ne kadar sağlandığını sorabilir? Cevabımız, tüm bu alanlarda büyük başarılar elde ettiğimizdir ve kim bunu inkâr ederse haksızlık etmiş olur. Tabii ki, ilerlemenin yanında birçok başarısızlık da oldu.

Burada da İmam (r.a) bize yol gösterdi. İmam, ömrünün son yılında şehit çocuklarına hitap ederek, “Sizin karneleriniz sizin çaba ve mücadelenize bağlıdır” dedi.

Nerede millet ve yetkililer sahaya güçlü bir irade ile girerlerse başarılı olurlar ve nerede irade zayıflarsa biz geri kalırız.

Mektep, plan ve yol doğrudur, yol doğru bir şekilde kat edilmelidir. Her nerede doğru hareket ettiysek ilerledik, nerede yetersiz ve tembel düştüysek geri kaldık.

Elbette, düşmanın rolü hafife alınmamalıdır. Düşmanın geniş cephesi, devrimin ilk gününden itibaren sahaya girdi. İslam Cumhuriyeti'nin zulme karşı çıkan tabii zatı, zalimi ona karşı ayaklandırdı.

Gençlerimiz, batılıların üç asırdır dünyayı yağmaladığının farkına varsın! Doğu Asya, Endonezya, Filipinler, Nepal ve Hint Kıtasından Orta ve Batı Asya'ya ve Kuzey Afrika'ya kadar üç yüzyıl boyunca yağmaladılar.

Bununla da yetinmediler ve Güney Amerika'yı ve sahibi olduğu Amerika kıtasını çeşitli hilelerle yağmaladılar! Bir felaket yarattılar ve öldürmeye, işkence etmeye ve köleleştirmeye başladılar.

Onlar bu üç yüzyılda cinayetle meşgulken, onların düşünürleri dünya için insan hakları kanunu çıkarıyorlardı! Bu çelişki ve onların söz ve fiillerindeki ikiyüzlülükleri Batı medeniyetinin bir başyapıtı olmuştur.

İmam (r.a) bunları çok iyi biliyordu ve bu nedenle İslam düşüncesi ve yaşam tarzı ile Batı sistemleri arasında bir mesafe ve sınır oluşturmakta ısrar etti.

İmam'ın büyük bir ayrıcalığı da milleti direniş kavramıyla tanıştırması ve İran milletini onlara direnişi aşılayacak şekilde yetiştirmesiydi. Bu nedenle bugün İran milleti tamamen dayanıklı ve güçlü bir millettir.

“Direniş” başlığı bugün dünya siyaset literatürüne girmiştir.

Düşmanların bize karşı açgözlülükleri ve hayallerinin iki kısmı vardır. Bugün düşmanın en önemli ümidi ülkeye darbe vurmak ve halk protestolarıdır. Onların ümidi, psikolojik çalışmalar, sanal faaliyetler ve her türlü hile ve paralı askerlerle insanları İslam sistemine karşı getirmektir.

Bu işin ikinci kısmı, düşmanın birçok hesaplamaları gibi bu konudaki hesaplamalarının da yanlış olmasıdır.

Düşmanın 2000 yılı öncesinden altı ay öncesine kadar inkılâbın devrileceğine dair verdiği altı aylık sözlerden bu yana İslam Cumhuriyetinin o ince fidanı bugün bir ağaca dönüştü ve bugün İran milletini İslami sistemle karşı karşıya getirebilecekleri düşüncesi yanlış bir hesaptır.

Onların bu hatayı yapmasının nedeni, onlara danışmanlık veren hain İranlılardır! Bu hain danışmanlar kendi ülkelerine ihanet ediyorlar ama aynı zamanda onlara da ihanet ediyorlar ve doğru bir bilgiye sahip olmadan danışmanlık veriyorlar.

Bu yanlış danışmanlıklardan biri, İslami sistemle mücadele etmek için İran halkına güvenin demeleridir!

Onlar (Amerikalılar) bu yanlış bilgiye güvenip senatolarında konuşuyorlar ve içeride insanların dine ve din adamlarına inanmadığını söyleyen saf insanlar var.

Halkın inancı ve dine ve inkılâba olan eğilimi, bugün devrimin başlangıcından daha fazladır. Bunu anlamak isteyen varsa milyonların katıldığı Şehit Kasım’ın cenaze törenine baksın.

O şehidin parçalanmış bedeni milyonlarca insan tarafından uğurlandı! İslam Cumhuriyeti için canını feda eden bir devrimci ve mücahide halk böylesine saygı gösterdi.

Merhum Ayetullah Behçet, manevi ve arif bir fakihti. Onun cenaze töreni ve onu cennete uğurlamak için Kum halkı şehri doldurdu ve diğer şehirlerden insanlar da Kum şehrine gittiler.

Politikacılar, sanatçılar ve sporcular da dahil olmak üzere ülkenin farklı yerlerinde, kim öldüğünde insanlar ona karşı böyle duygular hissediyor?!

Bu günlerde yayınlanan “Selam Komutanım” ve İmam Zaman’a (a.f) bağlılık marşına halk ne kadar büyük bir coşku ve istekle eşlik ediyor! Yaşlı, genç, çocuklar, erkekler ve kadınlar, hepsi farklı şehirlerde bağlılıklarını dile getirdiler! Bu, insanların dinden uzaklaşmasının kanıtı mı yoksa tam tersi mi?

22 Behmen (11 Şubat) ve Kudüs Günü yürüyüşleri kırk üç yıldır büyük bir şevkle yapılmaktadır ve bu, halkın vefa ve direnişinin bir kanıtı ve İmam'ın (r.a) dersinin onlarda yarattığı etkidir.

Devrimci, sosyal, politik ve ekonomik alanlardaki aktivistlere bazı tavsiyelerim var. İnkılâp karşıtlarının ve düşmanın devriminizi kimliksizleştirmesine izin vermeyin! Devrim gerçeğinin devrilmesine izin vermeyin. Akıllı ve bilge gençlerin bunu düşünmesi gerekir.

İmam'ın (r.a) yâdının toplumda solmasına izin vermeyin. İmam (r.a) bu devrimin ruhudur, İmam’ı (r.a) tahrif etmelerine izin vermeyin!

Gerici sınıfların ülkeye nüfuz etmesine ve kök salmasına izin vermeyin! Gerici, siyasette ve yaşam tarzında Batı siyasetine ve yaşam tarzına tabi olan kişidir! Böyle bir insan Fransız tişörtü, papyonu ve kolonyası kullanabilir ama gericidir!

Düşmanın yalanlarını, aldatmacasını ve psikolojik savaşını ortaya çıkarın. Bugün sosyal medya ve uydular gündemde ve yaygın bir psikolojik savaş var. Bu psikolojik savaşın ülkeyi etkilemesine izin vermeyin.

Bu psikolojik savaşın bir örneği şudur: İran petrolü Yunanistan kıyılarında çalınıyor, ardından İran İslam Cumhuriyeti kahramanları bunu telafi ediyor ve düşmanın petrol tankerini ele geçiriyor ama düşman, medyasında İran’ı hırsızlıkla suçluyor! Çalınan malı geri almak hırsızlık değildir ki! ‌Hırsız sizsiniz!

Düzgün ve doğru işler üretmek için insanların iman sermayesini kullanın. İnsanlarda iman vardır, bu iman salih ameller üretebilir ve büyük İmamımız (r.a) bu amelin eşsiz bir üstadıydı.

İnsanların ülkenin çıkmaza girdiğini iddia etmesine izin vermeyin. Bugün sosyal medyadaki bazı insanlar, ülkenin bir çıkmaza girdiğini iddia ediyor, hayır! Ülke çıkmaza girmeyecek!

İmam (r.a), açıkça yetkililere teşekkür etti! Düşmanın inkılabi yetkilileri yok etmeye çalıştığı günümüzde, inkılabi yetkilileri takdir etme görevi daha zordur.

Aynı Abadan örneğinde olduğu gibi. Bir bakanın günlerce olay yerine gitmesi veya sayın cumhurbaşkanı ve yardımcısının mağdurların ailelerini ziyaret etmesi takdir edilmelidir. Tabi hem Abadan konusunda hem de buna benzer herhangi bir olayda failler cezalandırılmalıdır.

Bugün, Hasan Humeyni'nin konuşması sırasında bazı insanların protesto sesleri yükselttiğini duydum! Ben böyle şeylere karşıyım!

rasthaber

Yorumlar