İran’ın Azerbaycan eski Büyükelçisi ve uluslararası ilişkiler uzmanı Muhsin Pakayin, Hamas’ın 7 Ekim 2023’te başlattığı Aksa Tufanı operasyonunun yalnızca İsrail’e değil, aynı zamanda Amerikan hegemonyasına da darbe vurduğunu belirterek, bu olayın yeni bir dünya düzeninin başlangıcını simgelediğini söyledi.
Muhsin Pakayin’e göre bu süreç, büyük güçler arasındaki rekabeti kara savaşlarının ötesine taşıyarak denizler ve uzay alanına genişletti; ABD’nin tek kutuplu sistemine karşı Çin, Rusya ve İran ekseni giderek güç kazandı.
YDH'nin haberine göre, Pakayin, Tabnak haber sitesine verdiği mülakatta, gelecekteki küresel mücadelelerin karada değil, deniz yollarında ve uzay yörüngelerinde yaşanacağını vurguladı. ABD’nin Çin’i çevreleme politikasının yeni bir “soğuk savaş cephesi” doğurduğunu söyleyen Pakayin, Washington’un bu stratejiyle hem Çin’i kuşatmayı hem de İran’ı baskı altına almayı hedeflediğini ifade etti.
Uzman, Hamas’ın Aksa Tufanı operasyonunun “Ortadoğu’daki dengeleri altüst ettiğini” belirterek, “Hamas oyunu bozdu, İsrail ordusunun yenilmezlik miti çöktü” dedi. ABD’nin İbrahim Anlaşmaları aracılığıyla İsrail’i bölgesel merkez haline getirme planının da bu saldırıyla geçerliliğini yitirdiğini kaydetti.
Pakayin, “İsrail ordusu iki yıl geçmesine rağmen Hamas’ı ortadan kaldıramadı. Sivil katliamlar, abluka ve bombardımanlar sonuç vermedi. Hamas hâlâ sahada ve muhatap kabul ediliyor” ifadelerini kullandı. Uzman, 150’den fazla ülkenin Filistin devletini tanıma yönündeki girişimlerinin Tel Aviv açısından ciddi bir diplomatik yenilgi olduğunu vurguladı.
İranlı diplomat, direniş ekseninin saldırılarıyla İsrail ekonomisinin ağır darbe aldığını belirterek, Hayfa’daki rafinerilerin yarısının tahrip edildiğini, Aşkalan sanayi bölgesinin yok olduğunu ve Eilat limanının işlevini yitirdiğini aktardı. Sermaye sahiplerinin ülkeyi terk ettiğini, küresel boykot kampanyalarının ise hızla yayıldığını söyledi. Türkiye’de de halkın gönüllü boykotunun ticareti fiilen durdurduğunu hatırlattı.
Pakayin, ABD’nin artık yalnızca İsrail üzerinden Batı Asya’daki etkisini sürdüremeyeceğini fark ettiğini belirtti. Aksa Tufanı sonrası Washington’un bölgedeki askeri varlığını yeniden yapılandırmaya yöneldiğini ifade eden Pakayin, “ABD karasal savaşlardan uzaklaşıyor, yeni çatışma alanlarını denizler ve uzay olarak belirliyor” dedi. Katar, Zengilan ve Afganistan’daki üslerin bu stratejinin parçası olduğunu kaydetti.
Uzman, gelecekte deniz yolları ve uzay yörüngelerinin büyük güçler arası rekabetin merkezine oturacağını belirtti. ABD’nin Orta Doğu’daki varlığını bu çerçevede yeniden tanımladığını ve Afganistan hava sahasını kontrol etme çabasına giriştiğini dile getirdi.
Pakayin, Çin ve Rusya’nın İran’ı “stratejik ortak” olarak gördüğünü vurgulayarak, “Bu üç ülke arasındaki işbirliği tesadüf değil, ortak çıkarların doğal sonucudur” dedi. Bu eksenin, ABD’nin tek kutuplu düzenine karşı çok kutuplu bir sistemin temelini oluşturduğunu ifade etti.
ABD’nin küresel deniz hâkimiyetinin sarsıldığını söyleyen Pakayin, “Bab el-Mendeb Ensarullah’ın, Hürmüz İran’ın, Ümit Burnu Güney Afrika’nın, Malakka Boğazı ise Çin’in kontrolünde. ABD’nin deniz üstünlüğü artık tehdit altında” değerlendirmesinde bulundu.
Siyonist İsrail’in Katar’a yönelik saldırısını “stratejik bir hata” olarak niteleyen Pakayin, bu girişimin Körfez ülkelerinde endişe yarattığını belirtti. İsrail’in yayılma planlarının yalnızca Suriye, Irak ve Ürdün’le sınırlı olmadığını, Körfez ülkelerini de kapsadığının artık açıkça görüldüğünü söyledi.
Uzman, ABD’nin Katar’la imzaladığı güvenlik anlaşmasının “sembolik bir jest” olduğunu, Washington’un bu yolla Körfez müttefiklerini teskin etmeye çalıştığını ifade etti. Ancak, “ABD menfaatleri gerektirdiğinde Katar’ı da gözden çıkarır” değerlendirmesinde bulundu.
Pakayin ayrıca, Suudi Arabistan ile Pakistan arasında imzalanan askeri işbirliği anlaşmasının hem caydırıcı hem de siyasi bir mesaj taşıdığını belirterek, “Pakistan’ın nükleer kapasitesi Arap dünyası için koruyucu bir şemsiye işlevi görüyor” dedi.
İsrail’in iç ve dış krizlerle zayıfladığını söyleyen Pakayin, “Netanyahu kendi siyasi geleceği için savaşı genişletmeye çalışıyor ve ABD’yi de bu çatışmaya sürüklemeye çabalıyor” ifadelerini kullandı.
Avrupa Birliği’nin İran’la diyaloğu sürdürme çağrısına da değinen Pakayin, bu girişimi “siyasi vitrin çalışması” olarak niteledi. “Kaja Kallas’ın açıklaması sembolik. İngiltere, Fransa ve Almanya dışındaki ülkeler bu politikadan rahatsız” dedi. Avrupa’nın İran’la ilişkilerinde “yeni bir diplomatik kartı kalmadığını” belirtti.
Pakayin, İran’ın dış politikasında yönünü doğuya çevirmesi gerektiğini vurgulayarak, “Rusya, Çin ve Irak gibi dost ülkelerle ilişkilerimiz stratejik düzeyde. Bu ortaklıklar kısa vadeli değil” dedi. Cumhurbaşkanı Mesud Pizişkiyan’ın BM Genel Kurulu’nda Suudi Arabistan-Pakistan anlaşmasına verdiği desteğin, “bölgesel güvenlik ilkesiyle tamamen uyumlu” olduğunu ifade etti.
Son olarak Pakayin, İran’ın bölge güvenliğinin bölge ülkeleri tarafından sağlanması gerektiği görüşünden vazgeçmediğini vurguladı. “İran, dış müdahalelere karşıdır. Bu ilke Körfez, Güney Asya ve Kafkasya için geçerliliğini koruyor” dedi.